Cumhuriyet “bir” günde kuruldu yalanını dillendiren bazı kesim ve kişiler, Mustafa Kemal Atatürk’e duydukları öfkeden midir bilinmez, yine onun ilke ve inkılaplarına saldırmaya devam ederek, bu sefer de “bir” günde cahil bırakıldık yalanını söyleyerek tarihi gerçeklikten uzak bir bilgi kirliliğinin önünü açmaktadırlar.
Ne yazık ki Harf İnkılabı, cumhuriyet ve Atatürk karşıtlarının en çok eleştirdiği husustur.
Burada Osmanlı Devleti’nde kullanılan Farsça ve Arapça ile oluşturulan suni bir dil olan “Osmanlıca”yı uzun uzadıya dil bilgisi ve tamlamalar yönünden irdeleyip sizi sıkmaya ve kafanızı karıştırmaya hiç niyetim yok.
Sadece devletin bürokratik kesimi bu suni dili konuşurken halkın Türkçe konuştuğu bilinmekteydi. Bu farklılık, yazı dili ve konuşma dili arasındaki uçurumun daha da artmasına sebep olarak halkın okumasına ve yazmasına engel teşkil etmekteydi.
Batı’da Rönesans ve Reform hareketleriyle başlayan aydınlanma hareketleri, beraberindeki sanayileşmeyle devam eden ekonomik dönüşüm her alanda kendini gösterirken Osmanlı’da bu yenilik ve batının birçok alandaki gelişmelerine ayak uydurma çabası ancak Tanzimat’tan (1839) sonra kendini gösterebilmiştir. Sanayileşmeyle birlikte modern eğitim sistemine de geçiş, Osmanlı’da ne yazık ki bu dönemden sonra görülmektedir. Tanzimat’a kadar medreselerin kontrolü ve baskısı altında olan eğitim sistemi, batı tarzı modern okulların açılması ile çağa ayak uydurabilmiştir.
Tanzimat Dönemi’nin başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nde birçok alanda yapılan yenilikler, eğitim alanında da kendini göstererek Latin harflerinin kullanılması tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Bu dönemlerde aydınlar tarafından yapılan birçok tartışmada harflerin ıslah edilmesi gerektiği, Türk halkının diline ve kimliğine uygun olması gerektiği ve Arap harflerinin sadeleştirilmesi gerektiği konuları dile getirilmiş olsa da dönemin Şeyhülislamı ve uleması; Arapça ve Farsçadan vazgeçilmesinin, bunun yerine Latin harflerinin kullanılmasının dinden çıkılması ile eş olacağını savunmaktaydılar. Arap ve Fars kelimelerine, harflerine dokunmak tam anlamıyla barbarlık sayılırdı ulema nezdinde.
Münif Paşa, kurmuş olduğu “Cemiyet-i İlmiye”de Arap harflerinin sadeleştirilmesi gerektiğini savunmasına rağmen dinî kesim, buna şiddetle karşı çıkmıştır. Münif Paşa, harf ıslahı konusundaki bir konferansta; Arapçadaki özel isimlerin ve yeni kelimelerin okunuşunun neredeyse imkânsız olduğunu, Arapça ve Farsça terkiplerin fazlalığından dolayı tebaada okuma yazmanın güçleştiğini, cins isimler ve özel isimlerin ayırt edilmesi için herhangi bir sistemin bulunmadığını ifade eder.
Osmanlının önemli yazarlarından, düşünürlerinden Ali Suavi ise yazı meselesinin dinle bir ilgisi olmadığını, dilde sadeleşmenin ivedi olması gerektiğini savunmuş olmasına rağmen Münif Paşa gibi medrese ve ulemadan o da nasibini almıştır.
Harbiye Nazırı Enver Paşa Osmanlıcanın ne kadar anlamsız olduğunu en iyi bilen komutanlardan ve devlet adamlarından birisiydi ve dilde sadeleşme yapılması noktasında kendi çalışmalarına da ağırlık vermekteydi. Öyle ki Enver Paşa, Türkçe yerine Osmanlıca eğitim alan ilk ve orta düzeydeki çocuklarda öğrenme zorluğu ve imla hataları görüldüğünü açıklamaktaydı. Çocukları bırakın, saray zorlamasıyla Osmanlıca yayın vermek durumunda kalan aydın ve yazarlar arasında bile bu dili doğru kullanan kimse yoktu. Kısacası, Osmanlıca Türk halkı için en büyük zorluklardan birisiydi. Bırakın mezar taşı okumayı doğru düzgün metin, mecmua okuyan bulmak bile güçtü.
Üzerine toz kondurulmayan II. Abdülhamid bile dilde sadeleşmenin yapılması gerektiğini ifade etmiş, Latin harflerinin kabulüne varan tartışmalara izin vermiş olmasına karşın, o da ulemadan nasibini almıştır. Abdülhamid, hâlihazırda bu yapay dilin Türk halkının kullandığı Türkçe ile hiçbir alakasının ve bağının olmadığını bilmekteydi. Ne yazık ki o da ulemaya yenik düşmüştür.
Arapça ve Farsça harflerden oluşturulan bu yapay dil, bugünlerde anlatılanın aksine bizim olmayan ama bizimmiş gibi davrandığımız uydurma bir dildi ve halk nezdinde hiçbir geçerliliği de yoktu. Şimdi tarihimizi II. Abdülhamid üzerinden yeniden yazmaya çalışan bir kesim acaba bu padişahın Latin harflerine geçilmesine önayak olduğunu da söylüyor mu? Tabii ki hayır. İşine geleni yapıyor.
Cumhuriyet’in ilan edildiği tarih olan 1923 senesinde ülke nüfüsu 13 milyondu ve ne acıdır, halkın sadece %10’u okuma yazma bilmekteydi ve yine ne acıdır ki bu oranın da %2’sini kadınlar oluşturmaktaydı.
Nihayet, 1 Kasım 1928 tarihinde Mustafa Kemal önderliğinde TBMM’nin almış olduğu karar ile Harf İnkılabı yapılarak kabul edilen yeni Türk harfleri, Türk milletinin özüne uygun olmuştur.
Biz tarihimizi dizilerden öğrenmeye devam edelim! Mezar taşlarını okuyamadılar sözüne de inanmaya devam edelim!
İyi uykular Türkiye’m!