Asfaltı yoktu ne de üzerinde gidecek bir araba... Fakat havası, nemi yaşamaya elverişliydi. Hatta dönemin gazetecisi ve Mustafa Kemal’in uzun zamanlar boyunca bizzat yanında olan Falih Rıfkı Atay “insan sağlığı açısından yaşamaya en elverişli yerlerden birisidir Ankara” demiştir. Rüzgarın zaman zaman tozu dumana kattığı çorak bozkır arazide ne insan kalabalığı vardı, ne dükkanlar sayıca fazlaydı ne de fabrikaların dumanı tütüyordu, çünkü yoktu. Var olan sadece milletin sağ duyusu ve Paşa’sına olan kuvvettli bağlığı idi.
Viyana’da başlayan toprak kayıpları sonrası ne yazık ki kala kala elimizde şuan ki vatan toprağı kalmış idi. İşte o sıralarda devletin parçalandığını ve toprakların hızla kaybedildiği günlerde Mustafa Kemal’in milli mücadele için söylediği o söz ki "Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz” tarihe damga vuracaktır.
Sakarya Meydan Muharebesi, Milli Mücade işte bu maneviyatla ve yüce ruhla başlamıştır. Mustafa Kemal’in kendi ifadesiyle bu mücadele “Melham-i Kübra” yani “Çok büyük ve kanlı bir savaş” olarak tanımlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun duraklama döneminde başlayan geri çekilme hareketi ve toprak kaybı ilk olarak 1683 tarihinde Viyana’da başlamıştır. Ne acıdır ki artık bu tarihten itibaren Avrupa gibi birçok kıtaya zamanında sözü geçer olan Osmanlı, peyderpey toprak kaybına başlamış, eski gücünden ve ihtişamından eser kalmamıştı. Batıya verilen kapitülasyonlar ve saray içi çekişmeler, askeri – idari düzende yaşanan nice bozukluklar çöküşü hazırlayan sebeplerden sadece bir kaçı idi.
TBMM ordusunun Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yenilmesinin akabinde Meclis’in aldığı karar ile Mustafa Kemal Başkomutanlığa getirilmiş ve ordu Mustafa Kemal Paşa’nın emrine verilmiştir. Yunan ordusun İngilizlerin pekala desteğini alarak Sakarya nehrine (Haymana Ovası) kadar gelmesiyle Ankara ahalisinde haliyle panik ve korku durumu ortaya çıkmıştır ki Haymana Ovası Ankara’yı bilenler bilir bu şehre sadece 80 km uzaklıktadır. Top seslerinden TBMM’nin sıvalarının düştüğü bile bilinmektedir.
Mustafa Kemal’in Ankara’yı karargah olarak seçmesinin sebepleri haliyle fazladır lakin, bu şehrin merkezi bir konumda yer alması, cepheye ulaşımın elverişliliği, lojistik açıdan sorun oluşturabilecek konumda bulunmaması, ayrıca iç ve dış güvenlik ihtiyaçlarına hızlıca cevap verecek bir pozisyonda olmasını gösterilebiliriz. Ayrıca o dönemde şehrin haberleşme ağının kuvvetli olması da bir diğer etkendir. O dönemde düşman birliklerinin şehre girecekleri korkusu sebebiyle TBMM’nin Kayseri’ye taşınması bile gündeme gelmiş ama bu öneri reddedilmiştir. Mücadele Ankara’dan yönetilecektir... Milli Mücadele dönemini bilmeden Ankara’nın başkent oluşundaki hassasiyeti anlayamayız.
Ankara ve İstanbul birbirinden oldukça farklı politik bir serüveni işaret eder. İstanbul, hanedanlığın ve Osmanlı monarşisinin uzun yıllar hüküm sürdüğü, yetkilerin tek bir kişide, ailede toplandığı bir dönemi işaret ederken, Ankara ise yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin millet iradesinin ve milletin gücünün temel alındığı parlamenter sistemi, demokrasiyi ve halkın yönetimde söz sahibi oluşunu temsil eder.
Mustafa Kemal’in Ankara’yı karargah olarak seçmesi ve daha sonrasında da TBMM kararı ile bu şehrin başkent olması, İstanbul’u ablukaya alan itilaf devleterini ve onun elçilerini oldukça rahatsız etmiştir. E tabi nasıl üzülmesinler İstanbul kontrolleri altındaydı, padişahı zaten İngilizlerin emrindeydi istediklerini yaptırabiliyorlardı ta ki Mustafa Kemal çıkana kadar. İtilaf güçlerinin bütün elçilikleri boğaz kıyılarında konumlanmış, güzel yalılarda ve köşklerde idi, ben de olsam üzülürdüm! rahatsız olurdum! E şimdi taşımak isterler mi Ankara’ya elçiliklerini tabii ki istemezler. Bu arada ilk elçilik açanlar da Sovyetler Birliği ve Afganistan’dır.
Adamların kafası hala İstanbul’da, Sevr’de kalmış. Mustafa Kemal ve TBMM olmasa Sevr uygulanacaktı tabii ki. Bir adam çıkageldi bütün planları alt üst etti milleti ile elele. Halkın Mustafa Kemal’e olan bağlığı, inancı ve onun da milletine, halkına duyduğu sevgi yeni cumhuriyet’in kurulmasında mihenk taşı olmuştur.
Ankara’nın Paşasına gösterdiği sevgi seli ve bu şehrin başkent olması yabana atılacak bir hadise değildir. Tarihini iyi bilmeyen bir millet geleceğini şekillendiremez. İyi okuyup iyi analiz etmeliyiz. Söz de değil özde hissetmek ve uygulamak lazım Atatürk ilke ve inkılaplarını.
Ankara’nın başkent oluşunun 97. Yılı kutlu olsun. Ruhunuz şad olun Büyük Önder, Ebedi Şef...