Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'daki belediye başkanlığı seçimine müdahalede bulunmuyor ama İstanbul için 'bizzat' devreye giriyor. Karayalçın'la hiç 'muhatap olmuyor', Kılıçdaroğlu'nu ise doğrudan hedef alıyor.
Erdoğan, İzmir'de daha önce seçim kaybetmiş başkan adayı ile bir kez daha yarışmayı tercih etti. 'Kazanan takım değiştirilmez' kuralı vardır, öte yandan ne kadar değerli bir isim olsa da Taha Aksoy'un ikinci kez aday gösterilmesi AKP'nin İzmir'i kazanma iddiasına gölge düşürdü.
Başbakan'ın bu üç büyük ildeki tercihleri arasındaki ayrım neyi gösteriyor?
Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nu muhatap alıyor, 'hedef tahtasına' O'nu oturtuyor, adeta İstanbul başkanlık yarışına katılıyor. Kılıçdaroğlu durumdan memnun görünüyor. Ali Saydam bir iletişim uzmanı gözüyle Başbakan'ın bu tutumunun 'siyaseten yanlış' olduğu düşüncesinde. Acaba?
Seçimin tartışma konularından birisi olan sosyal yardımlar, AKP'in iktidara geldiği günden beri hız kazanarak sürüyor. Yoksulluk AKP'nin aynı zamanda 'varlık nedeni' haline dönüşüyor. En alt kesimlere ulaşan büyük bir organizasyonel kabiliyete ulaştılar.
Kömür yardımları Türkiye'nin dört bir yanında veriliyor. Geçen haftanın flaş gelişmesi beyaz eşya yardımları ise Güneydoğu'da başladı. Bu farklılaşmanın anlamı nedir?
Yerel 'seçimin psikolojisi' henüz belli olmadı. 'Davos çıkışı mı, ekonomik kriz mi, 22 Temmuz'daki gibi istikrar kaygısı mı, Güneydoğu açılımları mı, CHP'nin muhafazakar kesimlere yönelmesi mi, 'iktidarın oyu biraz düşsün, bir uyarı verelim' düşüncesi mi', hangisi, şu anda net değil. Seçime hayli zaman var. Sandığın kaderini belirleyecek seçim psikolojisi son haftada netleşecek gibi.
Erdoğan 29 Mart seçimlerine gerçekten çok önem veriyor, onu bir mahalli seçim gibi görmüyor. Çok asılıyor. İktidarın devamı için bir 'onay alma mekanizması' olarak değerlendiriyor. Bunu yaparken özellikle belli noktalara odaklanıyor, oralara yatırım yapıyor. İstanbul bunların başında geliyor. CHP, 'İstanbul'u almak Türkiye'yi almaktır' diyor ya AKP, 'İstanbul'u elde tutmak Türkiye'yi elde tutmaktır' düşüncesinde.
SEÇİMİN KİLİDİ İSTANBUL VE GÜNEYDOĞU
Başbakan Erdoğan'ın seçimde en çok önem verdiği yer Güneydoğu. Bölgede iki parti yarışıyor: AKP ve DTP. Son aylarda dozu gittikçe artan oranda 'gerginliği tırmandıran DTP' etnik milliyetçilik yapıyor. Buna karşı 'AKP'nin kozu sosyal yardımlar' ve 'İslam ortak kimliği' üzerine yapılan vurgular. Sandıktan 29 Mart'ta çıkacak sonuçlar içinde Doğu ve Güneydoğu illerinden gelenler özel bir anlam taşıyacak.
AKP'nin bu seçimde Türkiye ortalamasında en az alacağı oy (AKP'nin minimum seviyesi) kolayca tahmin edilebilir. CHP'nin oy oranını da herkes kestirebilir. (CHP oyunu maksimize edebilir) AKP'nin en az oyu ile CHP'nin en çok oyu arasındaki marj bellidir. Bu seçimin sürprizi, iller bazında belki Ankara'da yaşanabilir. İstanbul ve İzmir'de favoriler kazanır gibi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun aday gösterilmesi ve bu süreçte edindiği popülarite her halükarda Türk siyasetinin bir sınavı olacak. Seçmen tercihlerinin şekillenmesinde yolsuzluklarla mücadele ve dürüstlük konusunda yaklaşımların rolünü göreceğiz.
Doğu ve Güneydoğu illerindeki sandıklardan çıkacak rakamlar başka bazı siyasal sonuçlar da çıkarabilir. DTP bunun farkında olduğu için gerginlik siyaseti üretiyor. Anayasa Mahkemesi'ndeki DTP davasından seçimler öncesinde 'bir kapatma kararı çıkmasını' ne kadar çok istediler. Öcalan'ın İmralı'dan 'AKP'ye oy vermeyin' çağrıları manidar. Bu illerde AKP'nin 22 Temmuz ortalaması yüzde 52'ydi. Şaşırtıcı bir performanstı, DTP'liler adeta şoka girdiler. Avrupa Birliği ve ABD de şaşırdı. Bölgede, hangi ilde belediye başkanlığını hangi parti adayının kazanacağının ötesinde elde edilecek oy yüzdesi çok önemli olacak.
YARDIM İYİ AMA BEYAZ EŞYA DAĞITIMI YANLIŞ
Kürtçe TV'nin yarattığı atmosfer bölgedeki havayı çok etkiledi. Bu adım, devlet zihniyetinin Güneydoğu politikasındaki dönüşümün yansımasıydı. Devrim niteliğinde bir zihniyet farklılaşması yaşadık.
Irak'ın kuzeyi ile ilişkilerin ilerlemesi, devlet politikası olarak kritik mahiyette bir gelişmedir.
Sosyal yardımları da işte tam bu noktada halkla devlet arasındaki ilişkilerin gelişmesi bağlamında görüyorum. Devletin yoksul vatandaşlar için şefkat elini uzatması olumlu ama yardımların beyaz eşya olarak yapılması yanlış oldu. Refah devleti örneklerinde görmediğimiz bir yardım şekliyle karşı karşıyayız. Yurttaş hakkı olarak işsiz, yoksul insanlara belli ve sabit standartlarda yardımlar yapılması çağdaş devletin sorumluluğudur. Ne var ki, dünyanın hiçbir yerinde beyaz eşya yardımı olduğunu sanmıyorum.
Başbakan Erdoğan yerel seçimlere belki de olması gerekenden çok önem veriyor. Adeta tek kişilik kampanya yürütüyor. AKP'nin tüm seçim stratejisi Erdoğan'ın üzerine kurulmuş durumda.
Doğrusu seçimde büyük bir sürpriz bekliyor değilim. En çok Güneydoğu sonuçlarını önemsiyorum. Ayrıştırıcı marjinal partinin karşısında 'birleştirici sistem partilerinin' başarılı olması şart. Görünen tabloda, bölgede DTP'nin karşısında sadece AKP var. Güneydoğu sandığından çıkacak sonuç, DTP'lileri farklı bir politika izlemeye mecbur edebilir. DTP'nin siyasal meşruiyeti zedelenirse etnik milliyetçilik yerine daha katılımcı, uzlaşmacı ve barışçıl bir siyaset izlemeye başlayabilirler. Böylece, kimlik siyaseti yerine bölge insanının sosyal problemleri üzerinden politika izlemek zorunda kalırlar. AKP'nin 29 Mart'taki tarihi sorumluluğu işte tamamen bu noktadadır.
|
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...