E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

12 Eylül Olmasaydı; Sovyetler Dağılmayacaktı! 

12 Eylül’ün üzerinden tam 28 yıl geçti. Bugün darbenin üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra önemli açıklamalarda bulunan eski MİT mensubu Mahir Kaynak, Türkiye’de 12 Eylül darbesi gerçekleşmeseydi, Sovyetler Birliği’nin dağılmayacağını söylüyor.

14.09.2008 - 10:48
12 Eylül Olmasaydı; Sovyetler Dağılmayacaktı!

12 Eylül’ün üzerinden tam 28 yıl geçti. Bu süreçte darbenin kim veya hangi güçler tarafından yaptırılmış olabileceği, sonuçlarının hem faillerini hem de mağdurlarını nasıl etkilediği pek çok platformda defalarca tartışıldı.
Dünden bugüne ‘darbeciler yargılansın’ kampanyaları başlatıldı, önce bunu dile getirenler yargılanıp meslekten ihraç edilirken; daha sonraları bunu dile getirmek normal karşılanır oldu ama yine de maksat hasıl olmadı. Bugün darbenin üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra önemli açıklamalarda bulunan eski MİT mensubu Mahir Kaynak, Türkiye’de 12 Eylül darbesi gerçekleşmeseydi, Sovyetler Birliği’nin dağılmayacağını söylüyor. Mahir Kaynak, bu iddiasını Timaş Yayınevi’nden çıkan, Ömer Lütfi Mete ile birlikte yazdıkları ‘Küresel Sermayenin İktidar Savaşı-Erdoğan Operasyonu’ isimli kitabında dile getiriyor. Rusya’nın Gürcistan’ı işgali ve sonradan başlayan süreçle birlikte soğuk savaşın yeniden gündeme geldiği bu günlerde, soğuk savaşın bitiş öyküsünü ondan dinleyelim.

Mahir Kaynak, Sovyetler Birliği ile ilgili yaptığı analizlerde, o dönemde Sovyetler Birliği’nin ve onun lideri Mihail Gorbaçov’un tek dostunun Türkiye’de dönemin başbakanı Süleyman Demirel olduğunu söylüyor. O yıllarda simge haline gelen fötr şapkası ile birlikte ‘Amerikancı’ olarak ilan edilen bir kişinin nasıl olur da Sovyetler taraftarı olduğunu sorarsanız Mahir Kaynak şöyle cevap veriyor: “Süleyman Bey olayını analiz ettiğimiz zaman şunu görürüz: Devrildiğinde bir defa Türkiye içine kapanık bir ekonomi politikası, dış politika izliyordu. Dış ticareti son derece azdı. Üstelik Sovyetler Birliği ile de yakın ilişkileri vardı. Türkiye’ye büyük ölçüde yardım ediyorlardı. Dikkat ederseniz, Sovyetler, Türkiye üzerinden geçerek Arap ülkelerinde büyük ölçüde etki kazanıyordu. Bunlar dünyadaki dengelerin bir gereğiydi, yani Sovyetler Birliği Doğu Avrupa’daki etkisini yitirdikçe onun yerine başka alanlarda nüfuz sağlamasına izin veriliyordu.”

Kaynak’a göre 12 Eylül öncesinde buraya kadar her şey normaldi. Çünkü sıkıntıda olan komünist rejim Türkiye’yi yanına alarak kendisine bir dayanak, küçük de olsa bir çıkış yolu bulmuştu. Ona göre, bu aynı zamanda Amerika içerisindeki ulusalcı dediğimiz gücün hoşgörüsü veya tercihiyle yapılmış bir eylemdi. Yani o güç Sovyetler Birliği’nin dağılmasını istemiyordu ve güçlü olmasını istiyordu. Sovyetler Birliği dağılmadan evvel de Doğu Avrupa ülkelerinde Sovyetler Birliği’nin nüfuzu fiilen azalmıştı. Bunun yerine, Sovyetler Birliği’nin yanına Türkiye’yi bir destek olarak getirmek suretiyle aynı dengeyi sürdürmek istediler. Fakat Türkiye’de Süleyman Demirel’in devrilmesi bu hesabı ortadan kaldırdı. Yani Sovyetler Birliği yalnızlaştı. Hem Doğu Avrupa’yı kaybetti, hem de onun yerine ikame edilmesi düşünülen Türkiye’de etkili olamadı. Bu gelişme ile dünyadaki büyük değişimin mecburi hale gelmesinin yolu açıldı. Yani, eğer 1980 darbesi olmasaydı, Sovyetler Birliği dağılmayacaktı. Çünkü Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa’daki etkinliğini kaybetmişti. Ama Türkiye ile yakınlaşmak suretiyle dengede çok büyük bir bozulma yaşamayacaktı. Darbe olunca Türkiye’yi tamamen kaybetti Sovyetler Birliği. Darbeyle birlikte hem Sovyetler Birliği Türkiye’nin desteğini kaybetti hem de Amerika’daki ulus-devleti savunan grup Türkiye’yi kaybetti.

Peki, eğer Türkiye’de 12 Eylül yaşanmasaydı süreç nasıl işlerdi? Kaynak’a göre, bu durumda ABD ve Sovyetler arasında denge devam ederdi. Hâlbuki bu denge bozuldu. Sovyetler zayıfladı, Avrupa Birliği bir güç haline gelmeye başladı. Türkiye dışa açıldı. Giderek küresel sermayeye doğru yol almaya başladı. Daha fazla yabancı sermaye kabul etti, Sovyetler’le olan ilişkileri bitti. Buradan, sebep-sonuç ilişkisi olarak baktığımızda Mahir Kaynak, 12 Eylül’ün sebeplerini ve ortamını yine dünya üzerindeki büyük küresel sermayenin hazırladığını söylüyor.

Demirel’in darbeyle devrilmesinde ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasında Türkiye açısından büyük bir çelişki de var. Demirel’in sanıldığı gibi Amerikancı değil, Sovyetler yanlısı olduğunu söyleyen Kaynak, Demirel’in 12 Eylül’de solcuların liderliğinde devrildiğini hatırlatıyor. Bu bize tezat görünse bile bunda bir gariplik olmadığını söyleyen Kaynak, bunu da şu sözlerle açıklıyor: “Evet, Demirel solcuların liderliğinde devrildi. Fakat bunu da anlayabiliriz, o dönemin solcularının önde gelenleri sonradan küresel sermayenin bir numaralı savunucusu haline geldiler. Eski solcular bugün Türkiye’nin en liberal olan kesimidir. Onlar yaptılar, sonuçtan da onlar faydalanmış oldular.” 

Özgür Yılmaz / Zaman Pazar

YORUMLAR
Toplam 31 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.
ali aydın 9 Eylül 2008 Salı 

yüzde kırk yediciler kimi seçtiğinizi iyice görün.dokunulmazlık niye kalkmıyor hala anlamadınızmı.hırsızlar korunup kollanmamalı.medya dürüstçe doğruları yazsın da medya diyelim kendilerine.

Yorumu oyla      18      10  
GURBETCİ 8 Eylül 2008 Pazartesi 

Aydın DOĞAN ürkek ürkek kuru kahramanlık yapıyor ama.Kendisi ve silahşörleride neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.Ama pes etmiş gibi durmayalım çıkış yapalım.Ama muhatap ben değilim benden ne istiyorsun.İddianame Alman makamlarının diyor.Genç ve sevilen Başbakansın benle uğraşma diyede ürkekliğini yansıtıyor.Bu ğün Fatih Altaylı çok ğüzel yazısı ile A.Doğanı anlatmış.Birde Emin Çölaşan anlatsa kim bilir ne maden çıkar.

Yorumu oyla      18      10  
Pehlivan47 8 Eylül 2008 Pazartesi 

Ergenekon soruşturması bahanesiyle T.C. Ordusuna, Akp nin kapatma iddianamesi ve davası nedeniyle Yargıya ve Anayasa Mahkemesine kulaktan dolma, uydurma belgelere dayalı, hukuk ve hatta ahlak dışı iddia ve manşetlerle vahşice gözü kapalı saldıran yandaş medya hür basının sesi; ama Akp yandaşı Deniz Feneri derneğinin, Akp Genel Başkan Yardımcısının, Belediyelerinin belgeli, tanıklı, yargılı yolsuzluklarını haber yapan medya vatan haini! Yakalamış (halk nezdinde pek muteber olmadığını bildiği) Doğan Grubu Yönetim Kurul Başkanını, bindiriyor da bindiriyor, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla misali onun şahsında tüm karşı medya’ya göz dağı veriyor böylece.. Çifte standartta kimsenin eline su dökemediği Akp ve onun hükümeti ile eleştiri kaldıramayan asabi Başbakanından beklenen davranış bu. Bu tür asabi çıkışları sonunda hep kaybeden ve zarar gören kendisi oldu. Atalarımız boşuna dememiş; “öfkeyle kalkan zararla oturur” diye..

Yorumu oyla      18      10  
tanrının kılıcı 8 Eylül 2008 Pazartesi 

yiğit bulut sözümona ekonomi uzmanı ama asıl işi farklı kendisi atdın doğanın hem akrabasıdır,hemde çalışanı,benim merak ettiğim,yiğit bulut bukadar dahi bir ekonomistse,aydın doğan neden onu şirketlerinin mali işlerinin başına getirmiyorda,gazetede iş veriyor? bence yiğit bulutun ekonomi bilgisi beş para etmez ama provakatörlüğüne diyecek yoktur,ali kırca bile dayanamamıştı buna programında,oraya buraya saldırıp durdu da ali kırca azarladı sonunda basit bir satılık kalem sadece.

Yorumu oyla      18      10  
sadi 8 Eylül 2008 Pazartesi 

hani bir deyim vardır: "İki testi çarpışdığında birisi kırılırsa,diğeri de çatlar" diye.Şimdi akçeli işler nedeniyle sicili kabarık olan Doğan ile Rte çarpışıyor.Allah'ım duyduğumda inanamadım.Aslında fena da olmadı.şimdi anlayamadığım şu.iktidara geldiğinde rte soluğu kankası doğan'ın yanında almıştı.ya şimdi:anladığım şu ki; öküz ölmüş ortaklık bitmiş.Masum değilsiniz her ikinizde.ama gerçek şu ki;rte dürüst değil.doğan zaten malum biliniyor.

Yorumu oyla      18      10  
Yiğit Bulut/vatan 8 Eylül 2008 Pazartesi 

Sayın Başbakanımız aynı programda çok önemli bir cümle daha sarf etti “Türkiye’de başı açık olanların, istedikleri gibi yaşamak isteyenlerin de garantisi biziz, onların da garantisi AKP iktidarıdır...” Ne kadar “korkunç” bir cümle! Adama sormazlar mı sen kimsin de bana “garanti” oluyorsun! Yarın yargı, AKP’yi kapatma davası açar ve hatta yargılama sonucu kapatırsa başı açıkların garantisi “sona mı ermiş” olacak... Sevgili dostlar, fizikte çok sevdiğim bir cümle vardır “sürtünme ile enerji kaybeden bütün sistemler sönümlüdür”. Bunun siyasi ve sosyolojik tercümesi bütün iktidarlar geçicidir... Buradan yola çıkarak, “ömrü sınırlı” olması gereken bir iktidarın, Türkiye Cumhuriyeti ayakta kaldığı sürece “sınırsız” olarak verilmesi gereken bir “kefaleti” nasıl üstlendiğini de ayrıca tartışalım! Sonuç: Bütün iktidarlar geçicidir... Hükümetler gider, Türkiye Cumhuriyeti yerinde kalır... Su akar, dere yatağını aşındırır ama dere yerinde durur... AKP iktidarı da, başka hiçbir iktidar da “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin” rolünü üstlenip vatandaşlarına “teminat” olamaz. Vatandaşların her konuda “teminatı” Devletin Anayasal Düzeni ve Anayasa’nın vatandaşa verdiği haklardır. Yukarıda Başbakan tarafından söylenen ve buraya taşıdığım cümle çok ama çok sakıncalı olup, bana göre “vatandaş” değil “kul” olmayı hayat tarzı edinenlerin “bakış açısından” edilmiş bir cümledir... Ne demek “başı açıkların teminatı da biziz”...

Yorumu oyla      18      10  
laik cumhuriyet! 8 Eylül 2008 Pazartesi 

RTE ve DOGAN İŞBİRLİĞİ BURAYA KADARMIŞ, BAY ÖZKÖK HALA BAŞBAKANA ŞORT GİY, KADEH KALDIR YAZILARI YAZACAKMISIN? YA DA DOLMABAHÇE'DE GÖRÜŞECEKMİSİN BAŞBAKANINLA?

Yorumu oyla      18      10  
süleyman karaca 8 Eylül 2008 Pazartesi 

Uzun yıllardır Doğan Medya grubunu oluşturan gazetelerin özellikle siyasi manşetleri ile televizyonlarının siyasi flaş-manşet haberlerine rastladığımda aklıma ilk gelen şeyleri şöyle sıralıyorum; acaba bu övmenin-yermenin, parlatmanın-matlaştırmanın altında neler olabilir? Paranoyak bir kuşkuculukla değil, haberin/sözün geçmişine ait hafızamda yer tutmuş kalıntıları, günün konjonktürü ve geleceğe dönük kendimce öngörülerim. Zaman içinde bu metodik şüphecilikten çok çok isabetli kanaatlere ulaştığımı gördüm. Hele geçen yıl Emin Çölaşan’ın gruptan kovulmasını takip eden süreçte medyaya yansıyanları, kitapları okuduğumuzda vardığım sonuç şu: Doğan Medyası, tüm alemi kör ve sağır, milleti aptal yerine koymuş ve bu duruşunu da hep sürdüregelmiş. Türkiye’nin bir gecede %50 fukaralaştırıldığı 2001 krizinden sonra Ak Parti iktidar olup Sayın Başbakan’ın yasaklılığı kaldırılıp Başbakan olduğu süreç, bu grubun iç gerçeğini tanımak için bugün yeniden hatırlanmaya değer bir algıyı topluma enjekte eden haber ve yorumlarla dolu. Ve nitekim grup, bunun rantını her yıl katlanarak büyüme ile elde etti ve etmeye devam ediyordu. Ta ki tılsım bozulup, ufak ufak “yeter artık” sesleri gelmeye başlayıncaya kadar. Ve sonunda siper gerisinden başlatılan savaş, meydansavaşı evresine girdi. Bu savaşta Doğan Medya, ruhuna/üzerine başına bütün dna’sına sinmiş kir ve pasın, pis çıkarların bedelini ödeyecek gibi görünüyor ve bu Doğan Grubunun ilk kaybı, ilk defa bir bedel ödemesi olacak gibi görülüyor. Burada Sayın Başbakan Recep Tayip Erdoğan da yaralı olarak çıkacak; onu yaralayacak olan silah, neden bunca yıl beklediğine doyurucu bir açıklık getirememesi olacak. Evet O, “sarışın lokma” Çiller gibi bertaraf edilemeyecektir ama hatırı sayılır bir yara da alacaktır. Bugün Doğan Grubunu tek başına bırakan diğer gruplar da umarım bu yaşananlardan gerekli dersi alırlar. Özellikle de kalem sahipleri.

Yorumu oyla      18      10  
vatandaş mehmet 8 Eylül 2008 Pazartesi 

arkadaşlar doğan grubu battığı gun elıme kaşık alıp oynayacam.Türk milletine düşman olan aydın doğan battıgı gun cokcuklara şeker dağıtacam.Aydın doğan battığı gün türk milletinin ikinci kurtuluş mücadelesinin zeferle sonuçlandırmasıdır.Aydın doğanın bantığı günü tüm okullarda çoşkuyla kutlamamız lazım bence.hemde her yıl kutlamalıyız.

Yorumu oyla      18      10  
keskindilli 8 Eylül 2008 Pazartesi 

Türkiye yakın zamanda batık bankalar dolayısıyla 45 milyar dolara yakın faturayı yüklenmek zorunda kaldı.Bu süreçte batık bankaların bazılarının sahip ve yöneticileri tutuklandı, bazıları serbest kaldı, bazıları çeşitli cezalar aldı. Bu bankaları denetleyen ve bazılarında "sağlamdır" raporu veren bağımsız denetim kuruluşları hem kamuyu hem de halka açık olan bankaların onbinleri bulan yatırımcısını yanılttıkları halde soruşturmaya bile uğramadı. 6 Aralık 2000 tarihinde el konulan Demirbank'ın dokuz aylık bilançosunda 64.2 trilyon TL kar açıklanmıştı. 22 Aralık 1999'da el konulan Esbank da dokuz aylık bilançoda 3 trilyon liranın üzerinde kar bildirmişti. Oysa gelişmiş ülkelerdebu sorunlar karşısında hem bağımsız denetim kuruluşları hem de kreditörler ciddi tazminatlar ödemeye mahkum ediliyor. bir denetim şirketi olmamalarına rağmen yatırım danışmanı ve kredi kullandırdıkları Enron'un batması nedeniyle Citi Group ve JP Morgan, 2.2 milyar dolar tazminat ödemeyi kabul ettiler. Peki batıda bu tür sorunlar karşısında yargı yolları açık iken Türkiye'de neden işlemiyor? Uzmanlara göre bunun temel nedeni bu şirketlerin gücü ve resmi mercilerle olan ilişkileri.

Yorumu oyla      18      10  
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Fatih Karaca: Tuncay Özkan Grubun’dan Kimseyi İşten Atmadık, Kendileri Ayrıldı...
Aralarında Kanaltürk ve Bugün Gazetesi'nin de bulunduğu Koza-İpek Medya ...
Emniyet Genel Müdürü Köksal: Gazeteciler İçin Özel Dinleme Yok…
Türk basınının lokomotif gazetelerine dahi röportaj vermeyen Emniyet Genel ...
Kızılay Başkanı Küçükali Turktime'a Konuştu: Veli Küçük'ün Kızılay’dan İhale Aldığını Sizden Öğrendim!
Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali'den Turktime'a çarpıcı açıklamalar: ...
 
Türköne Konuşuyor: Eşimle Aram Kötü Olursa, Ak Parti'ye Muhalefet Ediyorum… MİT İşe Yaramaz, İlhan Selçuk Faşist, Çatlı Arkadaşımdı... Türkeş Bana Komünist Derdi…
Zaman’dan başka gazetede yazmam… Çok yakında medya savaşı çıkacak… Milliyetçilik ...
Cem Uzan Turktime'a Konuştu: Beni Kesebilirsin, Öldüerbilirsin ama Bana İnananlara İhanet Ettiremezsin!!!
Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan Türk Basınında evinin kapılarını ilk ...
MENDERES TURKTİME'A KONUŞTU! : “AĞAR, DEMOKRASİNİN YANINDAN BİLE GEÇMEMİŞTİR!”
Sağ siyasetin patent sahibi ve DP’nin biyolojik ve siyasi varisi Aydın ...
 
BAŞÖRTÜSÜ ÖZ DEĞİL, SEMBOLDÜR!
(TURKTİME-ERSİN TOKGÖZ) 5 bini aşkın üyesi ile Türkiye’nin ...
Emin Çölaşan Turktime'a Konuştu
(ÖZEL-TURKTİME) Türk basının usta kalemi, Hürriyet Gazetesi yazarı Emin ...
Türkiye’de iki Başbakan Var!
27 Mayıs’ta ‘Darbeler Dönemi’nin başlangıcından bu yana daima iki başbakan ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
borsa istanbul
dolar
Beyaz Saray
TCMB
nato
Chelsea
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
Milletvekili
terör