Trilye Zirvesi...
Talat Atilla

Son siyasi gelişmeleri değerlendirmek için iki siyasetçi dostum Aytun Çıray ve Adnan Çeltikçioğlu ile Gaziosmanpaşa’daki ünlü Trilye Restauran’ta gittik. Tuzda balık, mayorka usulü fırında balık, mevsime göre böcek çeşitleri Trilye'nin zengin deniz mahsülleri menüsünden birkaç örnek...

 

Ağzına balık koymayan bir insanın en son gideceği yere gittim yani… Aytun Bey’in tavsiyesiyle ‘çökertme’ ile idare ettim. Trilye, bahçeli hoş bir mekan. Genellikle ortayaş işadamları, elçiliklerden ve bakanlıklardan gelenleri ağırlıyormuş. Ama dün gazeteci kaynıyordu. Emin Çölaşan, Fikret Bila, Fehmi Koru, Erdal Sağlam ve Mete Belovacıklı. İlk bakışta herkes masum masum yemeğini yiyor, şarabını içiyordu. Sizin adınıza masum fotoğraflara biraz zoom yaptım:

 

Emin Çölaşan, Trilye’nin en mütevazi masasında Şahin Mengü ile oturuyordu. Şahin Mengü, CHP Manisa Milletvekili. Aydın Doğan’ın da avukatı. Çölaşan ve Mengü’nün oturduğu masanın hemen arka çaprazında Fikret Bila, Sarı Taylan’la beraber beyaz şarap eşliğinde koyu sohbet halindeydi. Sarı Taylan olarak bilinen orta yaşı geçkin zat, Aydın Doğan’ın tam anlamıyla sağ kolu. Hatta, beyni.

 

 

Trilye’nin bahçesinin camekanla buluştuğu yerde ise Fehmi Koru ve Turizm Bakanı Atilla Koç, yanlarında tanınmayan –ya da benim tanımadığım- üçüncü bir şahısla oturuyordu. Hemen bitişik masada da Mete Belovacıklı ve Erdal Sağlam kalabalık bir gurupla beraberdi.

 

Bizim oturduğumuz yer ise, Trilye’nin rüzgar almayan camekanlı bir üst katı. Gözetlemeye müsait olmasının dışında avantajı olmayan bir mevzi yani. Emin Çölaşan’ın yanına gittim:

 

     -Emin Bey üzüldüm. Her şeyde bir hayır vardır.

 

-         Sağol, hayırlısı tabi.

-         Neler yapıyorsunuz?

-         Valla iyiyim. Şahin Beyi tanıyormusun?

-         Sima olarak hatırlıyorum. Yanınıza gelmeden önce kim olduğunu öğrendim.

-         Evet.

-         Emin Bey, cep telefonu kullanmadığınız için Gazetemizin Genel yayın Yönetmeni Murat Büyükçelebi size ulaşamadı. Öncelikle Hürriyet’te size yapılan uygulamadan rahatsız olduğunu aktarmamı rica etti.

-         Sağolsun. Teşekkür ederim.

-         Murat Bey ayrıca Güneş Gazetesi’nde sizin yazmanızdan mutlu olacağını da söyledi.

-         Şu anda kafam karışık.

-         Tabi muhakkak ama 165 bin satan bir gazete Güneş.

-         Tabi biliyorum ama şu an ne evet, ne hayır diyebiliyorum.

-         Anlıyorum. Mutlu olurduk.

-         Şu süreci bir halledeyim ondan sonra bir değerlendirme yaparım. Turktime Çukurova’nın mı?

-         Hayır.

-         Çukurova’nın ortaklığı falan var mı?

-         Hayır. Hiç kimsenin bir ortaklığı yok. Sahibi benim.

     -      Anladım.

-         İyi akşamlar afiyet olsun.

-         Sağolun size de.

 

Çölaşan’ın masasından ayrılıp gözetleme kuleme çekildim. Neden olduğunu bilmiyorum, gözlerimi Fehmi Koru-Atilla Koç ikilisinden ayıramadım. Fehmi Koru her zamankinden daha ‘cool’ gözüküyordu. Kurşun gibi gözlerle etrafı tararken, diğer yandan Turizm Bakanı Atilla Koç’un anlattıklarına başıyla onay veriyordu. Kendine güveni her zamankinden daha fazla gibi geldi bana. Hani bir derde deva olacak insanlara özgü bir duruş vardır ya, tarifi zordur ama siz anlarsınız. Öyle bir ‘avra’sı vardı o akşam. Atilla Koç ise düşünceli ve çocuk saflığında gülüşüyle yalnızca Fehmi Koru’ya bakıyordu.

 

Zaman zaman da, bardağın üstüne koyduğu elinin üstüne, bir de çenesini yapıştırıyordu. Yani, bir bardak. Bardağın üstünde bir el. Elin üstünde bir çene vaziyeti. Ne konuştuklarını duymak mümkün değildi ama beden dillerinden psikolojik üstünlüğün Fehmi Koru’da olduğunu anlamak zor değildi. Kimbilir? Belkide Atilla Koç’un yeni kabinede yer alma ihtimali üzerinde sohbet ediyorlardı. Elimde hiçbir bulgu yok ama, Atilla Koç sanki Fehmi Koru’dan kabinede kalmak için yardım istiyor gibiydi.

 

Fikret Bila ve Sarı Taylan’ın masasından pek ışık alamadım. Genellikle Fikret Bila konuşuyor, Sarı Taylan dinliyordu. Bila bir ara masasından kalkıp, Emin Çölaşan’ın yanına gitti. O gece konuşkan olan Bila nedense Emin Çölaşan’ın yanında hep sustu. Çölaşan anlattı, Bila dinledi.

 

Fehmi Koru’ya sandalyenin birbirine değme mesafesinde oturan Mete Belovacıklı, el hareketleriyle güçlendirdiği kelimelerini gergin ifadelerle arkadaşlarına sunarken, Erdal Sağlam sık sık masadan kalkıp telefon konuşmaları yaptı. Fehmi Koru ve Emin Çölaşan birbirleriyle selamlaşmadı. Ya da ben görmedim. Tuhaf bir akşamdı. Son günlerin tüm kahramanlarını tesadüfen (!) bir araya gelmiş görmek insanın merak duygusunu tetikliyor doğrusu.

Trilye’yi sevdim.

Her şeyi tril tril görmek güzeldi…



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/trilye-zirvesi-/1248