ARPA BOYU YOL GİTMEK
Bülent Kuşoğlu

Siyasetle uğraşıyorum. Ne için? Ülkemin güzel insanları, yarınları ve şahsi mutluluğum için. Ancak, öyle olumsuz bir ortam var ki gayretlerin karşılığını almak neredeyse imkansız. Hem ülkeye, hem topluma, hem de şahsi tatmine yönelik uğraşılar çok az karşılık buluyor. Yıllar içerisinde aldığımız yol arpa boyu ama yılmadan o arpa boylarının önce başak boyu, sonra fidan boyu, sonra dağları aşması için mücadeleden yılmamak ve sabırla devam etmek gerekiyor. 

Mücadele ettiğimiz aslında insan. İnsan en zor konu. İnsanı değiştirmek, sabit fikirlileri değiştirmek çok zor. Einstein’ın dediği gibi “Atomu parçalamaktan zor.” 

Düşünsenize, 2 yıldır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bir gece ansızın…”, “Haftaya…” diye galiba 9 kez dile getirdiği Suriye Harekatı, “Barış Pınarı” adı ile yapıldı. Hedef, YPG’yi yok etmek, 30’a 480 km’lik bir güvenli bölge oluşturup ülkemizdeki Suriyelileri ülkelerine göndermekti. Ben inandırıcı bulmuyordum, iç politikaya daha fazla yönelik olduğunu düşünüyordum. Bunu da çeşitli şekillerde ifade ettim, uyarı görevimi yerine getirdim. Buna rağmen, Harekat başlayınca ‘Madem ülkemin milli politikası, madem devletin politikası destekleyeyim, en azından köstek olmayayım’ düşüncesindeydim. Öyle de davrandım. TBMM’de de Harekata destek verdim partimle birlikte. Ancak, Harekat 4’üncü gününde yavaşladı ve 8’inci gününde de ABD ile yapılan 13 maddelik bir mutabakatla durduruldu. Henüz hedeflere ulaşılmamıştı. YPG yok edilmemiş, hatta YPG ile çatışılmamış ve 30’a 480’lik hattın yarısına bile ulaşılmamıştı. Askerimizin karşısına önemli bir düşmanda çıkmamış, zayiatta vermemiştik. Yoğun tepkiler almış ama BM kararı gibi bir kararla Harekatın durdurulması da uluslararası kamuoyunca kabul edilmemişti. Kısaca ne fiilen ne de hukuken Harekatı durdurmamız için sebep yoktu. Peki neden hedefe ulaşmadan Harekatı durdurmuştuk?  

ABD Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı birkaç saatlik görüşme sonrası Erdoğan’ı nasıl ikna etmişlerdi? Üstelik ABD Başkanı’nın tarihte eşi görülmemiş hakaret ve tehdit dolu mektubunun açıklanmasının ertesi günü bu mantıksız mutabakat metni kabul edilmişti… Daha da vahimi İŞİD gibi tarihin gördüğü en büyük terörist grubun sorumluluğu da nasıl oldu ise bize verilmişti… 

Amerikalılar üzerinden YPG’yi kurtarmak üzere yapılan 120 saatlik ateşkes mutabakatının ardından bir de Ruslarla, yine YPG’yi kurtarmak ve adamları ve silahlarıyla 30’a 120’lik bir alandan çıkmaları için neden ilave 150 saatlik bir mutabakat daha yapılmıştı? 

Tamam, iki süper güç vardı karşımızda ama bizim karşımıza çıkmamış, ABD’nin yaptırım tehdidi dışında askeri, siyasi veya hukuki bir zorlamada bulunmamışlardı. Nasıl olmuştu da terörist örgüt YPG’nin silahları ve adamlarıyla askerimizin gözü önünde kurtarılmasını kabul etmiştik? 

Üstelik her iki süper güçte BM’de aleyhimize çıkabilecek karara karşı veto haklarını kullanmışlardı… 

Her iki mutabakatta Harekat hedeflerine uygun olmadığına ve ilgili devlet kurumlarının mesela askerin mesela Dışişlerinin oluruna dayanmadığına göre neden kabul etmiştik? 

İddia edildiği gibi ABD’nin Erdoğan ve Ailesinin servetine el koyma tehdidi bu konuda etkili mi olmuştu? 

Eğer, böyle ise ABD veya bir başkası her tehdit ettiğinde Rahip Bronson’u bıraktığımız gibi, Barış Harekatını durdurduğumuz gibi her denileni yapacak mıydık?  

Yıllardan beri engel olabildiğimiz Ermeni soykırımı karar tasarısı neden bu yıl ezici çoğunlukla çıktığı halde üsleri özellikle İncirlik ve Kürecik üslerini kapatmayı gündeme dahi getiremiyorduk. Yoksa Erdoğan’ın iddia edilen mal varlığı zaafını Amerikalılar sonuna kadar kullanacaklar mıydı? 

29 Ekim akşamı dolan ateşkesler sonrası elimizde ve sorumluluğumuzda kalan bölgede patlamalar ve olaylar başlamış, bir Kürt-Arap çatışmasının ateşi yakılmaya başlanmıştı. Sorumlusu da biz olmuştuk. Amerikalılarda tekrar bölgeye dönmüş ve YPG için petrol sahalarını koruyacaklarını açıklamışlardı, daha mutabakatın mürekkebi bile kurumamışken… 

Tüm bunlar basit, herkesin aklına gelmesi gereken sorular? 

Tüm bunlar hayati, Türkiye’nin onlarca yıl kaderini etkileyecek konular ve kendilerini Erdoğancı olarak adlandıranlar bu soruları sormadıkları gibi devletten, akademisyenlerden de bu tür sorular gelmedi. Hatta bu mutabakatlar yandaş medya gazete, televizyon ve trolleri tarafından zafer olarak nitelendirildi. Bazıları için inandırıcı da oldu. Halbuki YPG, adamları ve silahlarıyla kurtarıldığı gibi, üzerine de biz terör bölgesinin ve İŞİD’li teröristlerin sorumluluğunu dahi üstlenmiştik… 

Başlangıçtaki yazıya sitemli girişimin sebebi bu durum. Haksız mıyım? 

Diyeceksiniz ki “Bunların destakçileri dinci, siyasal İslamcı, dolayısıyla konuya ideolojik bakarlar.” Tamam, doğru da toplumun dini inançları da her geçen gün zayıflıyor. Görmüyorlar mı? 

Ekonomi derseniz, tam bir yapısal krizde ve hemen hiçbir önlem alınmıyor. Ekonomimiz gün geçtikçe eriyor ve durumu kabul edip gereğini yapan bir iktidar anlayışı asla yok…    

Bu arada vatandaştan 6 milyar lira almaya yönelik bir vergi paketi de Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçti önümüzdeki yıl için devreye girecek. Bunu da ‘Zengini vergiliyoruz’ diye yutturacaklar ve kimse “Ne zengini? Bu vergi benden alınacak. Erdoğan’ın yanlışlarının bedelini yine ben ödeyeceğim” demeyecek.  

Ben arpa boyu yol almaya tüm azmimle devam ediyorum ve edeceğim, çünkü benim haklılığım ve desteklerim her geçen gün artıyor…   

Umutluyum; Son seçimlerde ilave 6 büyük kentin belediyesini bu zihniyetten alan seçmen iktidarı da mutlaka alacaktır… 

 

  



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/arpa-boyu-yol-gitmek/6210