HAYATIN ANLAMI
Bülent Kuşoğlu

Her ramazan geç saatlere kadar oturur, okurum. Doğal olarak daha çok dini ve felsefi kitaplar üzerine yoğunlaşırım. Bir de kendimle ilgili değerlendirmeler yapmaya gayret ederim. Bu yıl okuduklarım arasında Prof.Dr. Şaban Ali Düzgün’ün, “Dini Anlama Kılavuzu” (Otto, Eylül 2018) adlı kitabı da vardı. Düzgün Hoca eserinde “Hayatı Anlamlandırma Krizi” başlıklı bölümde müthiş bir benzetme ile “Bir enstrüman ve melodi arasındaki yakınlık ya da uzaklık kadardır, insanın Allah’a yakınlık ya da uzaklığı” diyor. “Hayatta anlam arayışı, insanın birincil motive unsurudur. İnsan için en büyük psikolojik tehdit, yaşamını sadece bir tür ölüme hazırlık olarak algılaması, elinde olmadan geçip gitmekte olan zamana bir anlam yüklemekte zorlanması, hengame dünyasında kaybolma düşüncesinin onu esir almasıdır. İnsan yaşamının ölüme ayarlı olduğu gerçeği, kendini bütün katılığı ile herkese dayatmaktadır.” 

 

Yukarıda ki paragrafı belli bir yaşa gelmemiş kişilere izah etmek gerçekten zor. Hayatımıza anlam yükleyemez isek doğal olarak bu bir boşluk ve travma oluşturur. Ölüm ve hayata bir anlam yüklememize kadar bu boşluk devam eder. Anlam ise bir dayanak noktası oluşturur ve gerçekleşmeyen her amaç insanın kendinden bir şeyleri eksiltir. 

 

Düzgün Hoca’ya göre, insanda anlam krizi, şu sorunlara sebep olur; Güçsüzlük hissi, umut kaybı, kuralsızlığa eğilim, soyutlanma/izolasyon durumu. 

 

Prof.Dr.Düzgün sanki şu an içinde bulunduğumuz kentli toplumu tarif etmiş… Kentli, eğitimli, dünyanın farkında ve hayatın anlamını sorgulama çabasında olan toplum kesimini. Toplum bu dönemde siyaseten 2 farklı ve kutuplaşmış kesimden oluşuyor ya, sanki eğitim, kültür, sosyoloji ve psikoloji olarak ta bu farklılık var.  

 

Bana göre toplumumuzun anlam krizi sorunu olmayanları, kendilerini çok küçük amaçları yerine getirmekle aldatmasını bilen manevi derinliği çok az ve şekilden ibaret, maddiyatçılığı gelişmiş, değerleri yitik, büyük bir eğitimsiz grup… Bu kesimin bir bölümü hayatı anlamlandırmakta zorluk çekiyorsa da bu işi bir şeyh, lider veya hocanın sorumluluğuna vererek kendince çözmüş. Kolayına kaçmış yani… 

 

Siyasi bir parti veya grubu kast ederek söylemiyorum, sosyolojik bir tespitim bu, ancak dindar olduğunu sanan, hayata bir anlam yükleme derdi hiç olmayan ama gerçekte maddiyatçılığı önde olan grupların toplumu, devleti ve dolayısı ile yaşamımızı getirdikleri yer ise ortada… 

 

Düzgün Hoca’nın başta belirttiğim sözü var ya! “Bir enstrüman ve melodi arasındaki yakınlık ya da uzaklık kadardır, insanın Allah’a yakınlık ya da uzaklığı” bu yakınlığı orijinal enstrüman ve melodi olarak duymayıp, sürekli televizyon, radyo, telefon veya cd gibi cihazlardan duyanlar var. Tabi melodinin enstrümandan çıktığını, enstrüman olmasa melodinin olmayacağını, melodi olmasa enstrümanın bir işe yaramayacağını asla bilemiyorlar. Onlar için bir enstrüman çalma veya bir melodi besteleme derdi yok. Sürekli yeni melodileri kaydeden ve yayan cihazlardan dinliyorlar. Melodi-enstrüman ilişkisi çok kimse için yok. Dolayısıyla Allah-insan ilişkisini anlamak ta pek yok maalesef. 

 

Sorgulamayan insan anlayamaz ki…  

 

Hayatın anlamını sorguladıkça insanın ne kadar zavallı, çaresiz olduğunu anlıyorsunuz. Hele “Bugün çekilen bu karadelik fotoğrafı 13.5 milyar yıl öncesine aittir” gibi haber ve bilgiler zavallılık duygumuzu iyice artırıyor. Ancak, hayatın anlamını kavrama yolunda mücadelemizden hiç vaz geçmememiz gerekiyor.  

 

Sonuçta, “Zafere değil sefere mecburuz.” 

 

Bu bir bayram değil ramazan yazısıydı. Ancak siz bayram tatilinde okuyorsunuz, çok ağır kaçmış olabilir. Güzel bir sosyal medya esprisi ile sizi tebessüm ettireyim bari. 

 

Haya”t” ile haya”l” arasındaki tek fark “tl”dir. 

 

Hayatı ve hayali arasında ki tek farklılık “TL” olanlardan değilsinizdir inşallah.  

 

Bayramınızı kutlar, “TL”nizin  bol olmasını dilerim.    



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/hayatin-anlami/6105