SİYASET UZUN ZAMANDIR İLK KEZ ÇÖZÜM ÜRETTİ VE BU DEVAM ETMELİ
Bülent Kuşoğlu


Bu hafta gündemi hafta başında YSK’ya bildirilecek aday listeleri işgal edecek belli ki.

Aday listeleri daima önemlidir, ancak bu defa daha önemli. Çünkü seçim sonrası Türkiye çok sıkıntılı, sorunlu bir döneme girecek. Binlerce yıllık devlet geleneğimiz olan Başbakanlığa bağlı bürokratik sistemimizi kaldırıyoruz ama yerine ne koyuyoruz bilmiyoruz. Seçim sonrası için devletin bir yazılı mevzuatı yok. Bakanlar Kurulu’na bu konuda son anda verilen yetki Anayasa’ya aykırı. Yasama açısından güçlü, denetim açısından birikimli bir TBMM gerekli. Seçim sonrası yapılacak çok hayati iş var…

Seçim sonrası hem devlet sistemini, bürokrasiyi, kamu kuruluşlarını toparlamamız lazım hem de toplumsal barışı tesis edebilmemiz şart. Çevremizdeki ateş yükselirken zayıf bir devlet ve gergin, kutuplaşmış bir toplumla ayakta kalamayız.

Beni endişelendiren seçim sonrası özellikle bu 2 başlık. Tabi bunun içerisinde ekonomi, dış politika, eğitim gibi sorunlarda var ama devlet kurumları ve toplum sağlam olmadıktan sonra sorunları kim için ve kiminle çözeceksiniz?

Bu dönemde deneyimli kadrolara çok ihtiyaç olacak. Devleti bilen, toplumu tanıyan çalışkan ve dürüst kadrolara gerçekten her zamankinden fazla ihtiyaç var.
İnşallah partiler bu tür çözüm üreten isimleri kadrolarına katmışlardır…

Uzun zamandır önemli bir şikayetimi ve tespitimi her vesile ile yazıyorum; Siyaset çözüm üretemiyor… Gerçekten öyle, Türk siyaseti uzun zamandır çözüm üretmiyordu fakat geçenlerde farklı bir tasarruf söz konusu oldu ve Türk siyasetinden çok önemli bir konuda çok önemli bir çözüm geldi. Hem de yalnızca siyaset için değil özellikle sosyolojik açıdan da çok önemli bir çözüm.

Türkiye’nin birçok sorunu var ama sosyolojik açıdan baktığımız zaman en hayati sorun toplumun kutuplaşması. Türk, Kürt, Alevi, Sünni olarak toplumun etnik kimlik ve mezhep esaslı ayrışması ve ayrıştırılmaya çalışılması içinde bulunduğumuz süreçte sadece siyasal açıdan değil toplumsal açıdan da büyük bir risk oluşturuyordu. Özellikle 2007 seçimleri sonrası TBMM’de 11 yıldır 4 parti olduğunu gördük. AKP, CHP, MHP ve HDP. Bunlar siyasi platformun çağdaş anlamda liberal, muhafazakar, sosyal demokrat, milliyetçi, sosyalist, demokrat gibi fikri farklılıkları mı yoksa seçmen nezdinde daha çok etnik ve inanç temelli ayrışmalar mı?
Sanırım kimse bu soruya bunlar öncelikle fikri farklılıklar bazında ayrışmış partilerdir diyemez.

Ortadoğu siyasetinin özelliği etnik ve mezhebi farklılıklara göre partilerin işlevsel oluşudur. Bizde uzun yıllar, özellikle 2007 yılına kadar çağdaş demokrasilere benzer bir şekilde fikri bazda parti siyaseti söz konusuydu. Tabi ki inançlar istismar ediliyordu ama partilerde her inanç, mezhep ve etnik kimlikten kişiler yer alıyordu. Temel ayrışma asla etnik ve mezhebi farklılıklar değildi. Özellikle 2007’den itibaren Türk siyaseti kimlik ekseninde ayrışmaya zorlandı. Condoleezza Rice’ın Ortadoğu’da 22 devletin rejimleri ve haritaları değişecek dediği plan mezhep ve etnik kimlik ayrışması ve kutuplaşması üzerine kurulmuştu. BOP, Türkiye’de bunu gerçekleştirdi.  Ancak bir yere kadar…

Çünkü Türkiye sağlam temeller üzerine kurulmuştu. Cumhuriyet, Ortadoğu ülkeleri gibi temelsiz bir yapı değildi.

Biliyorsunuz Türkiye’deki bu 4 kimlik esaslı siyasi ayrışma ve kutuplaşma son yıllarda ikiliye dönüştürülmeye çalışıldı. İttifak kanunu çıkmadan AKP ve MHP tarafından kurulan “Cumhur İttifakı” kendisini “Yerli ve Milli” olarak tanımlayarak bir Türk-dindar/sünni kampı yaratma amacı taşıdı. Cumhur İttifakı karşısına hemen Kürt ve dinsiz azınlığı (CHP-HDP) alarak kendisi karşısında küçük bir cephe oluşturmaya çalıştı.
Cumhur İttifakı ve karşısına almak istediği dinsiz/laik/alevi/Kürt cephesi hem yenilgiye mahkumdu hem de Türkiye’nin bölünmesi veya ayrışmasını sağlayacak tehlikeli bir siyaset mühendisliği çalışmasıydı. Yani sadece seçime yönelik basit siyasi sonuçlar doğurmayacak aynı zamanda ve daha önemlisi tehlikeli sosyolojik sonuçlar da ortaya çıkaracaktı. Zaten gerilmiş, endişeli, borçlu, kafası karışık ve birbirine düşman edilmiş toplum bu koşullar altında, toplumda silahlandırılmış kesimler olduğu da hatırlanırsa çok yanlış işler yapabilirdi…  
            
“Millet İttifakı” bu sürecin sonuna doğru sürpriz bir şekilde oluştu. Baskın erken seçimle İyi Partiyi seçim dışı bırakmayı amaçlayan İktidar Bloku, kalan Saadet Partisi ve Demokrat Parti gibi partilerle CHP’nin ittifakına asla ihtimal vermiyordu. Özellikle Saadet ve CHP’nin bir araya gelmeyeceğini düşünüyordu. Dolayısıyla CHP için tek alternatif HDP ile ittifak yapmaktı. Bunun sonucu ise malumdu…

Millet İttifakı siyasi olarak muhakkak ki çok önemlidir. Belirttiğim gibi ihtimal verilmeyen bir oluşumdur. Ancak siyasetten daha fazla toplumsal barış ve kardeşliğin tesisine hizmet ettiği sanırım çok daha açıktır.
Siyasetin daha çok çözüm üretmesi gereken işleri var…
 
 



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/siyaset-uzun-zamandir-ilk-kez-cozum-uretti-ve-bu-devam-etmeli/5807