TEK ADAM REJİMİ İLE TEK MÜCADELE ALANI TBMM
Bülent Kuşoğlu


Geçenlerde bir arkadaşım siyasi bir sohbet sırasında sordu; “AKP’nin kimliği nedir, yani kimleri temsil eden bir partidir?”Arada kalanların partisidir’ dedim. Bunu derken üç kelimenin baş harfi ile AKP için nazire yapmamıştım, samimi olarak görüşümü ifade etmiştim. Köyle-kent, milliyetçilikle-islam, çağdaşlıkla-muhafazakarlık, Türkiye ile Osmanlı ve bir çok kavram arasında kalan parti demek istemiştim. Konuyu biraz açayım.
 
Türkiye’de en önemli sorunlardan biri kentleşmedir. Çok basit bir anlatımla binlerce yıldır Anadolu’da köyde, kırsalda oturmuş değerleri ve geleneği ile yaşayan toplum kentlere yakın zamanda göç etmiş kırsal değer ve gelenekleri yerine kentte yeni değerler ve kurallar oluşturamadığından toplumsal sorunlar oluşmuştur. AKP bu toplumsal sorunların ve sorunlara ilaveten bazı siyasi ve ekonomik sorunsalların siyaset sahnesinde odaklandığı ve dolayısıyla temsilcisi olan partinin adıdır. Bu dönemde toplum çoğunluğu ne kırsalın oturmuş değerlerine sahiptir ne de yerlerine çağdaş değerler üretebilmiştir. Değerler kaybedilmiş yerine yeni değerler oluşturulamamıştır. Arada kalınmıştır. Ne tam dindar ne tam olarak Türk milliyetçisi. Her şey simgeseldir. Aradadır. Ne tam çağdaş ne de tam muhafazakar. Her konuda şekilcidir. Aradadır. Türkiye Cumhuriyeti sayesinde yönetime katılmış, teba olmaktan çıkmış birey kabul edilmiştir, karnı Cumhuriyette doymuştur ama kendisini adam yerine koymamış Osmanlı hayranıdır. Aradadır.
 
Nasıl Türkiye Doğu ile Batı arasında ise benzer şekilde toplumda bu dönem bir çok konuda aradadır. O nedenle AKP için arada kalanların partisi demiştim. Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında olması aslında avantajıdır da ama Türkiye’nin bir çok konuda arada olan toplumsal değerleri ve o değerlerin siyasi temsilcisi AKP için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Çünkü, toplumsal değerlerin arasında kalmak devamlı değil kentleşme süreci ile paralel olarak geçicidir, boştur ve AKP’de geçici bir partidir. Süresi dolmuştur. Zaten artık parti olmaktan çıkmış tek adam hareketine dönüşmüştür.
 
AKP iktidara gelirken ve devamında siyasi alanda ve özellikle Cumhuriyet aleyhinde söylediklerinin aslında tam tersini ispatlamış bir partidir. Ayrıca, AKP’nin Türkiye’ye en önemli yararı da Cumhuriyetin ve Laikliğin ne kadar önemli olduğunun bu dönemde toplum tarafından çok daha iyi anlaşılmasıdır. Diğer yandan AKP siyaset ve demokrasi alanında da özellikle laikliğin yerini dolduracak başka kurum ve kavram üretemediği gibi demokrasinin de İslam toplumları için şart olduğunu farkında olmadan ortaya koymuştur.
 
Lozan-Sevr tartışmasını hala sürdürmeye kalkışan AKP aslında bu konularda da “Yalan söyleyen tarih” dediği son dönem tarihi konularında da, “Araplar bizi arkadan vurmadı bu Batılıların bize kabul ettirdiği bir yalandır” gibi tezleri konusunda da sınıfta kalmıştır. AKP eleştirdiği her konuda Cumhuriyet Hükümetlerinin haklı olduğunu görmüş ve göstermiştir. Kıbrıs, Ermeni meselesi, İslam ülkeleri ile ilişkiler, AB hatta Erdoğan’ın özür bile dilediği Dersim konuları hep bir şekilde AKP’den önceki hükumetlerin haklılığının kabul edildiği süreçler olmuştur.
 
AKP’nin şimdiye değin kendisini adlandırmaya çalıştığı veya başkalarının yakıştırdığı siyasal İslamcılık, Ilımlı İslam, muhafazakar demokratlık, yeni Osmanlıcılık gibi bir çok siyasal kavram ise sonuç olarak çürümüş ve bu gün hepsi yerini “Tek adam rejimi”ne terk etmiştir. Tek adam rejimi ise kendi devamını sağlayabilmek için her kılığa girebilmektedir. Son olarak tek adam rejiminin görüntüsü milliyetçiliktir. 
 
Ancak nasıl AKP döneminde toplum değerleri bozulmuş ise aynı şekilde devlet ve anayasal kurumlar da çok fazla zarar görmüştür. Özellikle yargı erki çok büyük darbe almıştır. TSK, Maliye, Dış İşleri, İç İşleri, Milli Eğitim, Tubitak, YÖK gibi bir çok bakanlık ve kurum önemli tahribata uğrarken yasama organı olan TBMM’de en etkisiz dönemini yaşamaktadır. Kısaca, AKP hem Cumhuriyet kurumlarına veya başka bir deyişle anayasal kurumlara alternatif üretememiş, değiştirememiştir, hem de mevcut yapıyı ve kurumları hızla işlemez hale getirmektedir.
 
Denildiğinin ve sanıldığının aksine AKP dönemi ile en etkili mücadeleyi yapan kurum CHP’dir. CHP, AKP ile mücadele konusunda rejimin bekçisi TSK’dan da, medyadan da, akademik dünyadan ve sivil toplumdan da çok daha fazla etkili olmağı başardığı bir süreci sabırla götürmektedir. CHP’nin en etkili olduğu yer ise AKP’nin ezici çoğunluk gücüne rağmen TBMM’dir. TBMM’de şimdiye kadar bazı kanunların çıkışı engellenememiş ve bazı denetimlerin yapılması başarılamamışsa da kamu oyu Meclis’teki mücadeleden haberdardır ve haksızlıkları görmektedir. Özellikle tek adam rejimi karşısında halk oyunun öneminin kalmadığının görülmesi, gerçeğin iç ve yurt dışı kamu oyunun da görmesi açılarından CHP parlamentoda önemli işlev yüklenmiş durumdadır. TBMM mevcut koşullar değerlendirildiği zaman görülmektedir ki muhalefetin sesinin çıktığı ve kamu oyuna az da olsa sesin gönderilebildiği tek zemindir. Teklif edildiği gibi TBMM’nin boykot edilmesi çok büyük bir yanlışlık olacaktır. Bunu en iyi tecrübe etmiş parti sanırım geçen yıl ki tasarrufu ile HDP’dir.
 
Diğer taraftan hiç unutulmamalıdır ki, bu ara veya geçici dönemde CHP’nin Cumhuriyet’in kurucu ve kollayıcısı parti olarak ana hedefi iktidar olmaktan ziyade Cumhuriyeti muhafaza ve müdafaa etmektir. Bunun tek zemini de koşullar irdelendiğinde görülecektir ki TBMM’dir. Tek adam rejiminin hedefi zaten TBMM’ni işlevsiz ve etkisiz kılmak iken TBMM’ni boykot etmek o amaca hizmet etmek olacaktır. Karl Popper’in dediği gibi; “Aslında sadece iki devlet biçimi vardır: bir hükümetten kan dökmeden bir seçim aracılığıyla kurtulmanın mümkün olduğu ve bunun mümkün olmadığı devletler” Biz kan dökülmeden mevcut iktidardan kurtulmaya çabalıyor isek Meclis’i boykot etmeyi asla düşünemeyiz…
 
CHP, TBMM’de daha aktif olmak, TBMM’nin sürekli açık olmasını sağlayarak kamu oyunu ve gittikçe bilinçlenerek kentlileşen halkı daha çok bilgilendirmek zorundadır.   



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/tek-adam-rejimi-ile-tek-mucadele-alani-tbmm/5653