TARRAKA VE İKNA
Bülent Kuşoğlu

“Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikayet ve beyan etmişlerdir ki kun-ı Kainattan 7079 yıl, İsa ve Mesih’ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Kostantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı.”
Bir romana ait olan bu giriş cümlesini bilir misiniz?
Çok farklı bir üslubu olan adeta her roman ve hikayesinde bize olağanüstü olaylar anlatan İhsan Oktay Anar’a ait ünlü ‘Puslu Kıtalar Atlası’ romanının giriş cümlesidir bu. ‘Tarraka” kelimesini ilk kez bu ibarede gördüm ve öğrendim. Tarraka. Hoşuma gitti. Söylenişi güzel, anlamı ile de uyumlu bir kelime. Sözlüklere göre, gürültü ve gümbürtü anlamlarına geliyormuş ama gürültü ile gümbürtü arasında çok fark var. Sanırım romanda gürültü anlamında kullanılmış. Kökeni ne, hangi dilden geçmiş bilmiyorum, TDK sözlüğünde yok ama sevdim. İstanbul taa 1600’lü yıllarda da her zaman olduğu gibi tarrakası meşhur bir kentmiş. Anadolu ise sessiz.
Tarraka ve sükunet… Ben tarraka kelimesini sevdim ama hep sükuneti tercih ederim. Tarrakalı ortamları hiç sevmem çünkü benim sükunetim içinde zaten tarraka çoktur…. Neyse…
Gelmek istediğim nokta Türkiye’nin gün geçtikçe tarrakası bol bir yer olduğu… Ancak, tarrakamız hep kuru… Tarraka bol ama yağmur yok… Tarrakanın en çok yapıldığı yer, ilkokul teneffüslerinden daha çok siyaset arenasıdır. Ancak son dönem işin cıvığı çıktı. Her şey tarrakaya boğuldu. Hemen her yapılan işte öyle bir gümbürtü koparılıyor ki sanki müthiş olumlu ve dünyada ilk.
Ne diyeyim, bir yönüyle helal olsun yapan siyasetçilere sonuçta toplumu ikna ediyorlar.
Dücane Cündioğlu’nun bir sözünü yakaladım, nefis; “Siyasette esas olan iknadır, hukukta ispat, felsefede hakikat. İkna (politik gürültü) genellikle ispatı da, hakikati de geçersiz kılar.”
Gerçekten de siyasette haklı veya doğru olmak değil ikna etmek esastır ve iknada aslında kitlelere konuları karambole getirip benimsetmektir. İkna etmeniz sizin haklı olduğunuzu asla göstermez. Siyasette haklı olduğunuzu veya doğru olduğunuzu işin başında kanıtlamanız imkansız olduğu gibi yıllar sonrada kolay kolay ispatlamanız mümkün değildir. Tarih haklı, doğru ve dürüst adamların çoğunu sanırım yazmıyordur. Sadece güçlü ve sonuç almış olanları tarih yazar çünkü tarihi kazananlar yazar…
Yurt dışı veya yurt içinde fark etmez en sevdiğim işlerden biri kitapçılarda vakit geçirmek ve farklı kitaplar almaktır. Geçenlerde bir kitapçıda “Türklerin Hataları” başlıklı bir kitap buldum. İçindekiler bölümünü inceledim, taa Hun Türklerinden bugüne kadar çeşitli konulardaki güya Türklerin hatalarını anlatmışlar. Yazarı yok, anonim. Aldım kitabı. Cumhuriyet dönemi onlara göre baştan aşağı hata… Lozan mesela büyük hata… Hani son birkaç yılın döviz, altın, borsa gibi değişimlerini çıkarır ve şu tarihte dövize, şu tarihte borsaya yatırım yapsaydık şimdi şu kadar birikimiz olurdu denir ya -hiç kaybetme ihtimali dikkate alınmadan- aynı mantıkla değerlendirme yapmışlar. Tam bir saçmalık. Aradan yıllar geçtikten sonra masa başında eleştirmek, Misak ı Milli sınırlarını tam olarak topraklarımıza katamadık demek kolay. Yazarın kim olduğunu bilsem soracağım; Senin zihniyetin o tarihte değil düşmanla mücadele etmek tam tersine düşmanla işbirliği içerisindeydi. Onları eleştirmeyip neden mücadele edip bu topraklarda bağımsız bir devlet kuranları eleştiriyorsun? Hem senin dediğin gibi olsa İslam Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşandığından daha seviyeli ve doğru mu yaşanırdı?   
Tarihi nasıl yanlış değerlendiriyorsak aynı şekilde bugünü de yanlış değerlendiriyoruz. Bilimsel düşünceye kapalıyız. Kanıt ve hakikat peşinde değil ikna peşindeyiz. Hayır, bu defa siyasetçilerimizden bahsetmiyorum, akademisyenlerimizden, düşünce adamlarımızdan bahsediyorum. Sanat ve spor dahil her konuyu ve her olayı siyaset mantalitesi ile değerlendiriyoruz. Yani Cündioğlu’nun ifadesi ile politik gürültü ile…  
Tabi tarraka bol olunca ikna ön planda, ispat ve hakikat ise geçersiz durumda. Ancak bir de siyasette iktidarın zor kullanması ve toplumu zapturapt altına alması var. İknanın çok ötesinde bir durum. Zor kullanımı ve şiddet siyasette var ama demokraside asla yok.
Zor ve şiddet kullanımı konusunda en son örnek ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun tutuklanmakla tehdit edilmesiydi. Ana muhalefet liderinin tutuklanması gerçekten skandal olacaktır ama Cumhurbaşkanı’nın bu konuda önceden kamuoyu önünde ‘yakında mahkeme bağlantını bulacak’ diye mesaj vermesi gerçek anlamda bir rezaletti…  
Siyasal ikna konusunda yukarıda ettiğim “Helal olsun” takdirini burada bu zorbalıklar karşısında geri alıyor ve iktidarı kınıyorum.
Siyaset Müslümanları geçen asırda koca imparatorluğu batırdılar, Allah saklasın Cumhuriyeti de hızla batma noktasına doğru götürüyorlar. Biz ise bu şiddet eğilimli ve zor kullanan iktidara karşı halka hakikati göstermekte ve gerçekleri ispat etmekte oldukça zorlanıyoruz…



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/tarraka-ve-ikna/5545