Toplum Kandırılmasın!
Bülent Kuşoğlu

Amerika’nın, Sovyetlerin Afganistan işgali ile birlikte “Yeşil Kuşak” projesini hayata geçirdiğini siyasi arenada bilmeyen yoktur. Bu projenin yansıması olarak 12 Eylül 1980 Darbesi gerçekleştirilmiş ve Türkiye’de sağ/sol siyaseti yerine siyasal İslam desteklenmeye başlamıştır. 68 ve takip eden kuşaklarda siyasal İslam yeterince güçlü değildi. Önce 4 eğilim bir araya toplatıldı sonra İslamcı siyaset desteklendi. Siyasal İslam’ın taban tutması ve kadrolarının yetişmesi zaman aldı ve ancak AKP iktidarı ile bu kadrolar devlet kurumlarında yer bulabildi.
Türkiye’de Yeşil Kuşak Projesi hem “Cemaat” üzerinden hem de Milli Görüşçüler üzerinden yürütüldü. “Cemaat”in lideri Fetullah Gülen, Milli Görüşcülerin lideri ise 2000’lerin başındaki ayrışma ile Recep Tayyip Erdoğan’dı. Erdoğan, kendi ifade ettiği gibi BOP’un eş başkanı olmayı da kabul etmişti. Bu 2 farklı siyasal İslamcı akım toplumda, siyasal alanda, devlet idaresinde ve uluslararası ilişkilerde birbirini tamamladı. Uzun süre uyumlu çalıştılar ve iktidarı paylaştılar. “Gökten ne indi de yer kabul etmedi?” veya “Ne istediler de vermedik?” bu yaşanmışlığın sonradan söylenen, gerçek ve acılı ifadeleridir.
15 Temmuz anmasını hafta sonu hep birlikte yaşadık çok abartılıydı. Bunun sebebi 15 Temmuz’dan siyasi yarar elde etmeye çalışmak kadar Erdoğan’ın, Gülen’e ve Gülencilere duyduğu aşırı nefretti. Birlikte uzun yıllar aynı menzile koşan bu iki akım ve lider bu aşamada nefret noktasına gelmişlerdi. Sonuç olarak ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi’nin ürünü olan bu 2 siyasal İslamcı akım daima Amerika tarafından desteklenmişti. Ergenekonlara, Balyozlara, 15 Temmuzlara bu gözle bakmak gerekiyor. Tabi, 15 Temmuz diğerlerinden daha farklı özellikler de taşıyor. 15 Temmuz ayrışmanın, yol ayrımının netleştiği, birçok açık gerçeğin görünür olduğu tarihtir.
Dikkat ediyor musunuz, darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğunu birkaç kez söylemelerine rağmen ABD’ye açık-net bir karşı duruş asla söz konusu değildir. Tam tersine her 2 siyasi akımda ABD ile birlikte olmak ve görünmek için elinden gelen her çabayı harcamaktadır. Tabi bu konuda avantajlı ve önde olan “Cemaat”tir. Bunu gördüğü için Erdoğan bir anlamda Rusya’ya sığınmıştır…
Türk Devletinin tehlike içerisinde olduğu yer burasıdır. Devlet yapısı ve sistemi bir anlamda çökmüş, gayrı milli unsurların elinde kalmıştır. Darbe teşebbüsünün arkasında ki gerçek güç ve o güce bağlı kadrolar araştırılmamaktadır. Yani darbe teşebbüsünün siyasi ayağı eksiktir. Çünkü, siyasi ayak Cemaatciler olduğu kadar, Tayyipçilerdir aynı zamanda… Suç varsa mutlaka birlikte işlenmiştir. Suç, birinin diğerine darbe teşebbüsünde bulunması değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı darbe teşebbüsünde bulunulmasıdır ve bu suçun failleri her iki akıma mensup üst düzey kadrolardır…
Yapılan ve yaratılmaya çalışılan siyasi ortam ise “Fetöcüler” ve “Fetöye karşı duranlar” ya da “Tayyipciler” ve “Fetöcüler” ayrımıdır. Bu ayrımda her şekilde 15 Temmuz Darbe girişiminin arkasındaki gerçek güç, kazanan güç olacaktır.
Kitleler düşünmezler, birilerine inanmak isterler. Bizim çoğunluk kitlemizde bu durumda maalesef… Ancak, son Nisan Refernadumu ve Yürüyüşte çok büyük bir aşama kaydettik.
Yeter mi? Deniz Bölükbaşı’nın son çıkan kitabı Politikomik kitabında rastladığım nefis bir anekdot var. Onu aktarayım ve soruma cevap olsun.
“1950’li yıllarda ABD’de Adlai Stevenson başkan adaylığı için yarışıyor.
Bir seçmen kendisine şunu diyor:
-Düşünen her Amerikalı size oy verecektir.
Stevenson’un cevabı kısa oluyor:
-Bu yeterli olmaz!”
Topluma görev düşüyor ama öncelikli görev aydın-münevver geçinenlerde… Kendimizi kandırmayalım…
Yazıda bilerek bazı boşluklar bıraktım. Düşünülsün istedim. Düşünmemiz, cesur olmamız şart…
Evet, düşünen, düşünmeyen herkesin Cumhuriyetin kuruluş umdeleri altında toplanması da esas olmalı. 



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/toplum-kandirilmasin/5519