Yeni Büyük Oyunda Türkiye’ye Yer Aramak Mı?
Bülent Kuşoğlu

Cumhurbaşkanı Erdoğan hafta sonu Çin’e bir resmi ziyaret gerçekleştirdi. Erdoğan son iki ay içerisinde Hindistan’a, iki kere de Rusya’ya resmi ziyarette bulundu. Erdoğan, Çin ziyaretinden bir hafta sonra, 16 Mayıs’ta Trump ile BM toplantısı için gideceği ABD’de görüşecek. Erdoğan’a göre bu görüşme “virgül değil nokta mesabesinde” olacakmış. Yani ABD ile yani Batı ile ilişkilerde ya tamam ya devam kararı vereceğimiz bir görüşme olacakmış.
Diğer yandan Başbakan Yıldırım’da İngiltere’ye resmi bir ziyaret yaptı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ise, “AB’ye üyelik stratejik önceliğimiz” diye demeçler verip duruyor.
Ne oluyor?
Ne olacak?
Türkiye’nin acil olarak Batı’dan Doğu’ya kaymaya ihtiyacı var mı?
Batı’dan Doğu’ya kaymak kısa bir sürede mümkün mü?
Ne bu panik?
Türkiye’yi yöneten kişinin, yani Erdoğan’ın söyledikleri ve yaptıklarına bakınca ve sonrada yukarıdaki soruları sorunca gerçek anlamda endişeli olmamak mümkün değil…
Tamam, güç Batı’dan Doğu’ya doğru kayıyor. Ekonomik göstergelere göre Doğu tartışmasız bir şekilde güçleniyor. Yeni bir büyük oyun kurulacak besbelli ama bu oyuna katılım böyle panikle ve aceleyle mi yoksa devlet aklıyla mı olur?
Bu noktada Mehmet Öğütçü’nün okuduğum “Yeni Büyük Oyun Neresindeyiz, Nereye Gidiyoruz? (Doğan Kitap Yayını) Kitabından bir-iki alıntı yapayım.
“… artık esamisi okunmayan “Washington konsensüsü” yerine devlet kapitalizmine vurgu yapan “Pekin Konsensüsü” popülerlik kazanıyor, özellikle de “Demokrasiyi boşver, kalkınmaya bak” diyen ülkeler arasında.”
Bu gelişmeleri de hesaba katacak şekilde son on yıllardır sürekli olarak artık “Asya yüzyılı”nın geldiğini, gücün Batı’dan Doğu’ya kaymakta olduğunu söylüyoruz. Lakin bu hedefe yaklaştıkça tıpkı bizim AB üyeliğimiz gibi, birden dinamikler değişiyor; ya derin bir mali kriz patlak veriyor ya da jeopolitik mücadele alanı ısınıyor.
Mevcut manzara öyle gösteriyor ki Çin’in önderliğindeki “Asya yüzyılı” şimdilik bir süre daha ertelenecek gibi.
Yine okumakta olduğum Prof. Dr. Salih Yılmaz ve Dr. Evgenly Bahrevskiy’in (SRT Yayını) “Rusya & Türkiye Avrasya Paktı Mümkün mü?” Kitabından da bir alıntı yapayım.
Türkiye’de son dönemde Türkiye, Rusya ve İran’ın bir araya gelerek Büyük Avrasya’yı kurmaları gerektiğini savunanlar olmuştur. Fakat Rusya’daki Avrasyacılar, Avrasya Birliği stratejileri içerisinde İran ve Orta Asya ülkelerini değerlendirirken Türkiye’yi dışarıda bırakmışlardır. Türkiye, Rus Avrasyacıların bu politikalarını görmezden gelerek Rusya ile ilişkilerini sağlamlaştırıp kendi Türk Avrasyacılığını yürürlüğe sokmuştur. Türkiye’nin Avrasya politikası bazı dönemlerde Rusya tarafından kendisine karşı bir rekabet olarak algılanmıştır.
Türkiye’nin son yıllarda Orta Doğu politikalarında aktif olması ve Avrasya coğrafyasına gerekli ilgiyi göstermemesi bu bölgede Rusya-İran işbirliğini güçlendirmiştir. Bu işbirliğine daha sonra Çin’de katılmıştır. Türkiye, Avrasya coğrafyasında Rusya, İran ve Çin potansiyelini iyi değerlendirmeli ve buna yönelik stratejiler oluşturarak resmi devlet politikası üretebilmelidir.”
Bir alıntıda Odatv’de geçen Pazar yayınlanan Nurzen Amuran’ın E. Büyükelçi Osman Korutürk ile yaptığı röportajdan yapmak istiyorum.
Yakın bir geçmişe kadar bölgesel sorunlarda arabuluculuğuna başvurulan saygın bir ülke olan Türkiye, artık demokrasisi gözetim ve denetim altında bir ülkeye dönüşmüştür. Her hangi bir bölgesel sorunun çözümüne katkısı aranmak yerine, çözüm arayışı içindeki ülkelerde “aman ne yapsak da uzak tutsak” endişesinin var olduğu görülmektedir.
AB ve Batı bizi artık kendinden saymasa da, kendisinden kesinkes ayrılmamızı ve “karşı safa” geçmemizi istemez. Deyim yerindeyse, bizi kendisine “kol mesafesinde” tutmak ama daima kendi yanında görmek ister. AB Türkiye raportörü Kati Piri’nin, yine sorunuzda değindiğiniz “Türkiye bizim için jeopolitik ve insani bağlar açısından önemi olan bir ülkedir” sözlerini tam da bu arzunun ifadesi olarak okumak sanırım yanlış olmaz. Onun için Batılı yetkililerin açıkladıkları tutumları yorumlarken, AB üyeliğimizin bu koşullar içinde ilerlemesinin mümkün olmadığı yolundaki beyanları gerçekçi tutum açıklamaları olarak anlamak ve bunları ciddiye almak; Türkiye’nin kendileri için taşıdığı önemi vurgulayan, ülkemizdeki demokrasi dışı uygulamaları, eleştirel olsa bile görece yumuşak yaklaşımlarla yorumlayan, ancak bağlayıcı hiçbir unsur içermeyen ifadeleri ise, bizi yanlarında tutmak amacına yönelik “yatıştırıcı” çabalar olarak görmek ve bunlara bunun dışında fazla bir anlam yüklememek doğru olur.
İlişkilerimiz ne Batı ile ne de Doğu ile iyi durumda. Çok hatamız var. Güven vermiyoruz. Doğu ve Batı’da çok hatalar yapıyor ve arayıştalar. Örneğin, Çin’in İpek Yolu, Rusya’nın İpek Yolu, ABD’nin İpek Yolu derken yıllar geçti. Ayrıca, ekonomik güçlülük hemen siyasi, askeri ve kültürel güce dönüşmüyor ve dolayısı ile “Yeni Güç Merkezi” öyle kolay kurulmuyor.
Kısacası konu hiç basit değil ve Erdoğan’ın çaba ve söylemleri gerçek anlamda bizi endişeye sevk ediyor. Çünkü arkasında henüz Türk devlet aklı ve kurumlarının işbirliği yok. Ne yapıyoruz, niçin yapıyoruz bilmiyoruz. Yeni bir dünya kurulurken, büyük oyunu iyi okumalı ve yerimizi almalıyız ama bu bir kişinin ikbali amaçlı değil Türkiye’nin bekası için olmalı… 



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/yeni-buyuk-oyunda-turkiye-ye-yer-aramak-mi/5462