''Yeni Bir Güç Merkezi Yaratmak''
Bülent Kuşoğlu

Erdoğan’ın ve yakın ekibinin son söylemlerine bakarsak kutuplaşmayı artırarak, olabildiğince sıkılaştırarak 17/25 Aralık’ta olduğu gibi halkı uyutma stratejisine ağırlık verdiklerini rahatça söyleyebiliriz. Daha önce 4 olan kutup (Dindar, laik, Türk, Kürt) bu sefer 2’ye (Dindarlar,sünniler, Türkler, Tayyipçiler bir grup ve karşılarında CHP’liler, Kürtler, Aleviler, Geziciler, laikler) olarak dizayn edilmeye çalışılacak. Her hal ve karda ilk grup sayıca çok üstün olduğu için kazanacak. Bu Türkiye’ye çok zarar verecek hatta gerçekten bölecek bir kutuplaştırma ama RTE’nin umurunda mı? Son sürat CHP terör destekçisi gösterilmeye, Gezi Parkı olayları tekrar diriltilmeye, tansiyon yükseltilmeye çalışılıyor.
Peki bu akıl almaz oyuna karşı ne yapılmalı?
Devlet gücü, medya çoğunluğu, yargı ellerinde, sayıca çoklar karşı çıkmak yararsız deyip kutuplaşma ve kışkırtmalara karşı pasif kalınıp, düşman yaratma politikasına muhatap olunmamalı mı?
Yoksa, kaybedecek onurumuzdan ve canımızdan başka bir şeyimiz kalmadı deyip güçlü bir muhalefet grubu mu oluşturmalı?
24. Dönemden değerli milletvekili arkadaşım Rıza Türmen’in cevabı 2’inci şık. Türmen, T24’deki köşesinde “Bir demokrasi cephesine gereksinim var” başlıklı Mayıs ayındaki yazısına şöyle başlamış.
“Türkiye,  belki Cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor. Türkiye’deki rejimin adının demokrasi olmadığı konusunda artık içeride ve dışarıda bir görüş birliği var.
…Bunu iktidar partisi  de görüyor. Ancak onlar için herşeyden önemli bir  “dava” var. Kendisinden olmayan yüzde 50 üzerinde hegemonik bir yapı kurarak, tek tipçi, otoriter, tek adamın iradesine dayanan, dinsel referanslı yeni bir Türkiye kurmak.” 
Çok güzel bir şekilde ortaya koyduğu durum tespitine şöyle devam etmiş; “Amaç,  bir strateji çerçevesinde birleşerek,  AKP’nin hegemonik düzenine karşı ortak bir mücadele verecek yeni bir güç merkezi yaratmak.” Buraya kadar tümüyle katılıyorum. Çok yerinde bir tespitler. Ancak, Türmen, kurulacak yeni güç merkezinin somut unsurlarını şu şekilde sınırlamış; “Bunun için her şeyden önce, AKP hegemonyası altında ezilen, dışlanan azınlık gruplarını, Kürtleri, Alevileri, işçileri, işsizleri, LGBTİ’leri, Romanları, inançlı solcuları ve tüm sol grupları motive edebilmek gerekir.”
Türmen, azınlıkta kalan ve zaten az-çok aynı safta olanları saymış. Gerekçelerini bu kadar iyi ortaya koyduğu sorun konusunda oluşmasını istediği güç merkezi için saydığı unsurlar zayıf ve azınlık bir grup oluşturuyor, yüzde 50’yi dahi kavramıyor, nedenini yazısının bu noktasından itibaren sorgulamak gerek.. 
Yazısını şöyle bitirmiş Türmen; “Bir sol hareketin amacı, ülkedeki güçler dengesini değiştirerek olanaksızı olanaklı yapmak olmalı. Bunun için mevcut potansiyeli kullanarak bugün olanaksız görünenin yarın olanaklı  olması yolunda çaba göstermek gerekir. Bugün Türkiye’nin koşulları etkili bir toplumsal muhalefetin oluşması için gereken nesnel koşulları yaratmıştır. Şimdi sorun böyle bir hareketi örgütlemek ve belirli bir  amaca yönelmesini sağlamak. AKP’nin hegemonyasına itiraz eden bütün demokratik güçlerin katıldığı bir kurultayın toplanması bu bakımdan bir dönüm noktası olabilir.”
Ülke gerçekten de onun tanımladığı şekilde sorunlu ama çözüm konusunda yani “Yeni bir güç merkezi yaratmak” konusunda yanlışlık var. Türmen’in uluslararası değerli bir bilim adamı, eski bir AİHM Yargıcı, iyi bir siyasetçi olması anlaşılan onun klasik bir hataya düşmesini engelleyememiş. “AKP’nin hegemonyasına itiraz eden bütün demokratik güçler” tanımına nedense AKP’ye karşı olan tüm güçleri almamış ki bence şu an AKP’yi destekleyen bazı güçlerin bile bu yana çekilmesi gereklidir. 
Türkiye’de demokrasi için, rejimi korumak için bir araya gelecek güçler bu kadar mıdır? Türmen’in sol diye tanımladığı gruplar dışında demokrasi ve rejim kabusu yaşayan “sağ” gruplar yok mudur? Neden RTE’nin çeşitli sebeplerle karşısında olan tüm güçler değil de yalnızca bir sol hareket? Bir “sol hareket” Türkiye koşullarında ne kadar başarılı olabilir bu konjonktürde?
Türkiye’yi bu durumda sağ-sol diye ayırmak kimin işine gelir? Neden Türkiye’nin yüzde en az 70’inin sağcı, dindar, sünni veya “sol” dışı gruplar olduğunu unutuyoruz? Neden hala Kılıçdaroğlu çok da doğru bir şekilde Bayar, Menderes gibi CHP kökenli mağdurları, Demirel gibi yakın siyasi tarihin Atatürkçü demokratlarını AKP’ye kaptırmamak ve yanına almak için çırpınırken hala onları “sol” adına dışlıyoruz? Bu son dışlama eleştirisini Türmen için yazmadım ama maalesef bu hatayı yapan, klasik sağ-sol veya CHP-DP çekişmesinin hala etkisinde olan çok siyasetçi var.
Türmen’in ortaya koyduğu “otoriter,tek adamın iradesine dayanan, dinsel referanslı yeni bir Türkiye kurmak” için RTE, ülkeyi sağ-sol, dindar-laik, sünni-alevi, sünniler/Türkler-Kürtler/aleviler kavramları etrafında kutuplaştırmaya çalışmıyor mu? Biz neden onun istediği noktaya gelelim ki? Neden onu mümkün olduğunca zayıf, küçültülmüş bir gruba hapsetmeye çalışmıyoruz ki?
Türkiye’de “Sol” kavramının çağdaş siyasetteki sol olmadığını, içi boşaltılarak tanımı zor bir kimlikvari kavrama dönüştüğünü neden ihmal ediyoruz?
Çağdaş siyaset kavramlarının değil, son yıllarda Ortadoğu’nun kimlik ve mezhep siyasetinin etkili kılındığı bu yapıyı bu kimlik siyaseti ile aşmak ne derece doğrudur?
Türkiye için bir sorun varsa -ki çok büyük bir sorun var, ve çözüm olarak pasif kalmayı değil bir demokratik güç merkezi oluşturmayı tercih ediyorsak çözüm sadece zayıf ve içi boş sol kavramı etrafında birleşmek değil, tüm demokrat ve RTE karşıtı güçleri bir araya getirecek bir yapı oluşturmaktır. Unutmayalım, Atatürk Türkiye Cumhuriyetini kurarken bunu yaptı ve başardı.



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/-yeni-bir-guc-merkezi-yaratmak-/5140