Dertlerimizi İçimize Ata Ata İleri...
Yalçın Toker

Mavi boncuk takışına ölürüm Türkiyem!..
En Büyük BEŞİKTAŞ!.. Beşiktaş sen bizim Herşeyimizsin!

 
Ülkemiz yaşanmaz hale geldi.. Milletimizin yüzü gülmez oldu..
Yurtta can güvenliği neredeyse kalmamış durumda.. Her gün terörist bombaları patlıyor.. Askerimiz, polisimiz şehit oluyor.. Günahsız insanlar can veriyor.. Hiçbir gün şehit haberi okumadan gazeteyi elimizden bırakamıyor, televizyonu kapatamıyoruz..
Kanunsuzluklar, hak hukuk ihlalleri, laiklik karşıtlıklıkları, siyaset oyunları, basına baskı uygulamaları başlıca meşgalemiz ve hüzün kaynaklarımız..
Her olaydan sonra konulan yayın yasakları..
Ben 60 yılı aşmış bir maziye sahip hukukçuyum.. Burhan Felek ödülü almaya hak kazanmış bir gazetecilik mazim var.. Bu yüzden, millete layık görülen son zamanlardaki bu hukuksuzluklar, beni çok daha derinden yaralıyor.. Yüzlerce basın mensubu arkadaşımız işsiz.. Onlarcası hapislerde, mahkeme kapılarında.. Basın ve ifade özgürlüğü ayaklar altında..
Peki o halde, bu hazin ortamda ne yapıyorsun? Yaşamını nasıl sürdürmektesin? Yüzün hiç gülüyor mu? gibi sorular soruyorsanız eğer, size cevap olmak üzere şu son iki günümü anlatayım..
Geçtiğimiz Cumartesi günü.. Sarıyer’e gideceğiz.. Günler önce bir gazeteci arkadaşımdan davet almıştık.. Birlikte deniz kıyısındaki bir lokantada yemek yiyeceğiz.. Eşlerimiz de en az 50 yıllık eski arkadaştırlar..
Benim hanım, bu daveti vesile yapıp Cumartesi ve Pazar günlerimiz için hemen bir program yapmış.. Anlattı:
“Hazır Sarıyer’e kadar gitmişken, önce Maslağa uğrar Basın sitesindeki oğlumuzu, gelinimizi, torunlarımızı da görürüz.. Epeydir gitmiyorsun.. Gece yemekten dönünce de onlarda yatarız.. Pazar sabahı da sen onlarla birlikte karşıya, kızımıza gidersin.. Ben de eski Çamlıcalı arkadaşlarımla buluşur gece de yanınıza gelirim.. Beşiktaş maçını böylece oğlun, gelinin, kızın, damadın ve bütün torunlarınla birlikte seyredersin..” dedi..
Tabii hemen kabul ettim, bu işe çok sevindim.. “Oh be.. Şu iki gece olsun, rakımın mezesi gam olmayacak artık..” dedim kendi kendime..
Ve Cumartesi saat 12 sularında Basınköydeki evimizden yola çıktık..
Sarıyerdeki arkadaşımla saat 16’da buluşmak üzere sözleşmiştik.. Arabayı her zamanki gibi hanım kullanıyor.. Trafik tıkalı.. Adım adım ilerlemeye başladık.. Hemen başladı yine söylenmeye.. Bense elimde gazetemi okuyorum.. Gazetenin manşetinde iki haber: Yarısında o günkü 8 şehidimizin haberi ve fotoğrafları.. Diğer yarısında da Tayyip Bey’in kızı Sümeyye hanımın nikahına ait haber ve fotoğraflar.. Meğer pek çok yollar o nikah dolayısı ile o gün trafiğe kapatılmış.. Bize çektirilen trafik eziyeti de bu yüzdenmiş..
Ne yapayım..
Hemen her zamanki teselli  tedbirime başvurdum.. Çok eski bir dostum olan Dilaver Cebeci’den yardım istedim yine..
O söyleyecek; Mavi boncuk takışına ölürüm Türkiyem diyecek.. Ben de aynını mırıldanıp dünya ile ilişkimi kesecek, hayal dünyamda yaşamaya başlayacağım..
O; Irmağının akışına ölürüm Türkiyem.. Diyecek.. Ben;
Bozkurt gibi bakışına ölürüm Türkiyem.. Heybelerin nakışına ölürüm Türkiyem diyerek devam edeceğim..
… Bunlar hayal tabii.. Dilaver Cebeci’yi sekiz yıl önce kaybettik.. Rahmetliyi çok eski yıllarda Toker ve sonrasındaki Meşale edebiyat dergilerimi çıkardığım yıllarda tanımıştım.. Cağaloğlundaki Matbaama gelirdi. Çünkü derginin yayın ekibi olan meslektaşı öğretmenlerin hepsi ile arkadaştılar.. Kendisini o zaman tanımıştım..
Cebeci’nin bu tür şiirleri şimdi beni teskin eden ilaçtır.. Onun mısralarını dinlerken bende gam, keder, dünya derdi hiçbir şey kalmaz.. Hele bunları Seymen radyodaki yanık sesli türkücünün ağzından dinlemeye başlayınca mest oluyorrum..
İşte o günkü trafik yoğunluğunun hanımı çıldırttığı dakikalarda yine Seymen radyoyu açtım.. Tesadüfe bakın.. O anda ayni ses, Mavi boncuk takışına ölürüm Türkiyem diye şakımakta değil mi?
Dünyalar benim oldu.. 
Trafik sıkışıklığındaki bir arabada mıyım? Cennette miyim? farksız..
Üç saatta Maslaka varmışız ama, bana o üç saat göz açıp açık kapama süresi kadar kısa geldi.. Arabayı oğluma bıraktık.. Oğlum bizi kendi arabası ile Sarıyer’e, arkadaşımın evine götürdü.. Onlarda, elli altmış yıllık anılarımızı ana ana, sarmaş dolaş olduk adeta..
Orada oturduğum koltuğun başucundaki duvarda takılı mavi boncuğu okşarken, arkadaşımın hanımı gördü.. Esprili bir sorular sordu.. Dilim ona cevap veriyor ama, Boğazın bütün güzelliklerini, Karadenizi tepeden gören manzarayı seyrederken, içim de Mavi boncuk takışına ölürüm Türkiyem diyerek coşuyor..
Arkaşın evindeki iki saat içinde ben iki dubleyi su gibi içip bitirmişim..
Sonra onun arabasına binip, dağ yönünde ilerledik, bir iki tepe aştık.. Karadeniz kıyısındaki ıssız bir noktada bulunan sakin lokantaya geldik.. Sohbetlerimizin renklendirdiği o sıcak ortamda balığımı yedim, iki duble de orada devirdim.. Etti yarım günde dört duble..
Lokantada son noktayı, yiyeceklerin yanında getirilen mısır ekmeğini masada bırakmamak için pekmez getirttim.. Tombul mısır ekmeğini pekmeze bandıra bandıra yedim.. Eşim başladı; “Zaten şekerin yüksek, şimdi daha da artacak..” itirazlarına..
Ona cevap verdim: Heybelerin nakışına ölürüm Türkiyem..
.:. Sonra lokantadan kalktık.. Sevgili arkadaşım bizi Maslak’a oğlumun evine kadar götürdü.. Orada yattık.. Sabah torunlarım, oğlum ve gelinimle birlikte kahvaltı yapıp yola çıktık..
Herkes Beşiktaş formalarını giydi.. Yeğenim Cem’i de aldık, bayraklar elimizde arabaya yerleştik.. İkinci köprüden, siyah-beyaz bayraklarımızı savura savura karşıdaki Sancaktepede kızımın evine ulaştık..
Orada açtık BJK Tv’yi.. Saatlarca Stadı, çevresini, taraftarların gösterilerini izleye izleye akşamı ettik.. Bu arada damadımın annesi ile kardeşi, Adana’dan, Adana kebabı getirmişler.. Onları pişirdiler.. Mis gibi kokular yayan kebapları hem yedik, hem de Beşiktaşımızın golleriyle coşa coşa, maçı izledik..
O sofrada ne kadar içtiğimi ise yazmayayım.. Yoksa beni alkolik sanırsınız.. İtiraf edeyim her zaman içmem, ama içtim mi de tam içerim.. Milletçe bizlere yaşatılan acılardan teselli bulmak için, Mavi boncuk takışına ölürüm Türkiyem diye diye..



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/dertlerimizi-icimize-ata-ata-ileri-/5110