Zaruretler Kabinesinde Göze Çarpanlar
Alper Tan

Anayasa’nın amir hükümleri gereği mecburen kurulan seçim hükümeti ile 7 Haziran sonrası ortaya çıkan belirsizlik dönemi sona erdi. Türkiye bir siyasi badireyi daha atlattı. Şimdi artık siyaset, 1 Kasım seçimlerine odaklanacak. Hükümetse ülkeyi yönetme mesuliyeti ile içinde yaşadığımız hem terör ve savaşa hem de seçime..
Son gelişmelerle birlikte Cumhuriyet tarihinde bazı ilkler de yaşandı. İlk kez cumhurbaşkanı kararıyla ülke seçime gidiyor. Belli şartların oluşmasıyla cumhurbaşkanının seçim kararı alma ve seçim hükümeti kurması yetkisi tanıyan Anayasa’nın 114 ve 116. Maddeleri ilk defa icra edildi.
Cumhuriyet tarihinde ilk başörtülü milletvekilleri ile Türkiye geçen dönem tanışmıştı. Bu seçim kabinesiyle Türkiye ilk kez başörtülü bakana tanık olacak.
Terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı bir parti zaten yıllardır bazı belediyeleri yönetiyor ve TBMM’de grubuyla temsil ediliyordu. Bu seçim hükümetinde iki bakanla, PKK’nın legal siyasi uzantısı HDP ilk kez kabinede görev almış olacak.  
Kurucu lider Alparslan Türkeş’in oğlu ve Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in, partisinin vizyonsuz kararını dinlemeyip seçim hükümetinde Başbakan Yardımcısı olarak görev almasıyla MHP bir deprem yaşadı. Bugüne kadar MHP’de çeşitli sarsıntılar yaşandı ama Tuğrul Türkeş depremi çok daha derin fay hattına işaret ediyor. Devlet Bahçeli’nin genel başkanlığı döneminde bu denli derin bir sarsıntı ilk kez yaşanıyor. Her ne kadar bunun sayısal değeri Türkeş’le sınırlı görünse bile MHP’ye olacak siyasal etkisi çok daha fazla olabilir. 
CHP ve daha da önemlisi MHP’nin her şeye “hayır” diyen tutarız ve çelişkili açıklamaları Türk milliyetçisi partiyi 7 Haziran’da milletvekili sayısı bakımından Kürt milliyetçisi HDP ile aynı seviyeye düşürmüştü. Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’da ise HDP’nin bile gerisinde bırakmıştı. Eğer MHP, Tuğrul Türkeş’i partiden atarsa MHP’nin TBMM’deki temsili 79’a düşecek. Böylece 80 milletvekili olan HDP’nin de arkasında yer alacak. Bu vahim durumun milliyetçi camia tarafından sorgulanmayacağını düşünmek zor.
Ak Parti iktidarını hem acımasızca eleştirmesi hem de kendisine teklif geldiği halde hiç bir şekilde sorumluluk almayarak kaçması MHP için pahalıya patlayabilir. MHP lideri Bahçeli’nin “Millet bize muhalefet görevi verdi” diyerek, kolaycılığa kaçması ve seçmenlerine hayal kırıklığı yaşatması, muhtemelen MHP yönetiminin önüne bir fatura getirecektir.
MHP’nin bu mantıksız ve hırçın tavrının ne kadar vahim olduğunu daha iyi anlatabilmek açısından şöyle örneklendirebiliriz. MHP mantığından hareketle Ahmet Davutoğlu da deseydi ki “Ak Parti 13 senedir tek başına ülkeyi yönetti. 7 Haziran’da millet bize ülkeyi tek başına yönetme yetkisi vermediğine göre bizim muhalefette kalmamızı istiyor. O sebeple hükümette yer almayacağız.” Bu tavırlar karşısında ülkede hükümet kurulamayacak ve belki de bir kaos yaşanacaktı.
Her parti iktidar olmak ve ülkeyi yönetmek için siyaset yapar. Siyasetin temel mantığı budur. MHP’nin ısrarla muhalefet olma hevesinde devam etmesi ve sahayı diğer partilere bırakması Türk milliyetçisi seçmen açısından ne kadar hazmedilecek acaba?
Öbür taraftan Başbakan Davutoğlu’nun BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun halefi Yalçın Topçu’yu Kültür Bakanlığı’na getirmesi ise çok anlamlı bir adım. Bu hamle 7 Haziran öncesi izlediği siyasetle Pensilvanya’nın sinek kovalayan kuyruğuna dönüşen ve Yazıcıoğlu’nun tüm emeklerini “hiç” eden mevcut BBP yönetimini iyice tarihin çöplüğüne süpürebilir.
Anayasa’nın bir cilvesiyle bakanlık koltuğuna oturan 2 HDP’liye gelince. PKK terörü şiddetle devam ederken bu durum milletin sabır ve hazım kapasitesini elbette çok zorlayacaktır. Bir yandan şehitler gelirken öbür yanda PKK’nın legal uzantılarının bakanlık koltuğunda oturmaları elbette katlanılması çok zor bir durum. Ancak bu durum PKK ve HDP açısından daha büyük bir sınav olacak.
HDP’li 2 bakanın ilk mesajları son derece olgun ve mantıklı. Ancak bu tavrı ne kadar devam ettirebilecekler bilinmez. Mesela HDP’li AB Bakanı Avrupa’ya gittiğinde Selahattin Demirtaş gibi Ankara’yı şikayet mi edecek yoksa Türkiye Devleti’nin haklarını mı savunacak. Yani AB’ye karşı Türkiye’nin sözcüsü mü olacak yoksa PKK’nın sözcüsü mü?
HDP’li Kalkınma Bakanı, devletin Doğu, Güneydoğu’ya yatırımlarını yıkan yakan PKK terörüne karşı devletin icraatını mı savunacak yoksa PKK ve Demirtaş’ın dediği gibi ‘bunlar askeri amaçlı yol, askeri amaçlı baraj, askeri amaçlı yatırım’ diyen PKK’nın saçma tezlerini mi savunacak? PKK ağzıyla hareket ederlerse Türkiye partisi olduğuna milleti nasıl inandıracaklar? Çatışmasızlık ortamında 7 Haziran’da saz çalıp halay çekerek toplumu efsunladıkları gibi 1 Kasım’da da askerleri polisleri şehit ederek, ülkenin her yerinde terör yaparak da efsunlayabilecekler mi? Yani PKK-HDP, millet karşısında hatta özelde Kürtler karşısında daha çetin bir imtihana girecek.
Sonuç olarak kurulan seçim hükümeti listesine baktığımızda CHP ve MHP’nin tavırlarına ve anayasal kısıtlamalara, zaruretlere rağmen mevcut şartlarda olabilecek en makul ve en mantıklı tercihler yansıtılmış.
Umarız seçim kabinesinde bu çözümü üreten o akıl, Ak Parti’nin 12 Eylül Kongresinde ve milletvekili aday listelerinde de devrede ve etkili olur.
Bu mecburiyetler kabinesi ülkemiz siyasetine belki göz açıcı başka ilhamlar da verir. Hayırlı olsun.. Allah utandırmasın..



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/zaruretler-kabinesinde-goze-carpanlar/4821