Sandık Öncesi Önemli Hatırlatma...
Alper Tan

Son derece kritik bir seçime gidiyoruz. İçerde siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın son derece gergin olduğu bir noktadayız. Yurt dışı merkezler, ülke içindekiler kadar yakından takip ediyorlar süreci ve seçim sürecine aşırı derecede müdahil oldular.
 
Sadece Türkiye vatandaşlarının tuttuğu partiler yok. Ülkelerin tuttukları partiler var. Ve bu ülkeler, Türkiye seçmenlerinin, kendi tuttukları partilere destek olmaya çağırdılar. Hatta tehdit ettiler.
 
Seçimin onlar açısından ne anlama geldiğini en açık ifade edenlerden biri ise İngiliz Guardian Gazetesi idi. Guardian Gazetesi, 7 Haziran seçimi makalesinde açık açık aynen şöyle dedi: “Tam Batılılaşmamış, yoksul Müslümanların kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilemez.” Tabi “Tam Batılılaşmış” Türkiye partilerine de destek istediler. Bu partilerin hangileri olduğunu herkes biliyor. Arife tarif gerekmez.
 
“Tam Batılılaşmak” için ne gerekiyor? Ya kimliğinizi gizleyerek yerli gibi görünüp “Yabancı” kişiliğinizi korumuş insanlar olmanız gerekiyor, ya da “Yerli kimliğinizi” kaybetmiş, “milletinize yabancılaşmış” olmanız.. Böyle olunca “Tam Batılılaşmış” oluyorsunuz. Batılılar ise sizi son derece elverişli olarak kullanabiliyor. Son kullanma tarihiniz bitince de kenara atılıyorsunuz bir paçavra gibi..
 
İnanan insanların bu gerçeklerin şuurunda olarak sandığa gitmeleri gerekiyor. Sandığa gitmemek, hiç istemediklerinizin güçlenmesi demektir.
 
Sandığa gitmemek, o partiyi cezalandırmak değil. Kendinizi ve inançlarınızı cezalandırmak, istemediğiniz partiyi de ödüllendirmektir.
 
Hz. Mevlana “Kusursuz dost arayan dostsuz kalır” diye öğütlüyor. Atalarımız “Öfkeyle kalkan zararla oturur” diyor.
 
Goethe diyor ki “Çiçeğin dikeni var diye üzüleceğimize, dikenin çiçeği var diye sevinelim.”
 
Sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini bilelim. Oscar Wilde “Nankör insan, her şeyin fiyatını bilen fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen kimsedir” der.
 
Moliere ise umursamaz olanları şöyle uyarır. “Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz.”
 
Denis Diderot doyumsuzluklarımız için şöyle diyor: “Azla mutluluk çokla didişmekten iyidir.”
 
Kendi aklı ile değil de okyanus ötesinden gelen telkinlerle hareket edenlere Doris Lessing şöyle öğüt veriyor. “İsterseniz yanlış düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün.”
 
“Oyunu bize vermezsen..” diye tehdit edilenlere ise Goethe, çok açık bir telkinde bulunuyor. “Mal kaybeden, bir şey kaybetmiştir, onurunu kaybeden birçok şey kaybetmiştir. Fakat cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir.”
 
Tehditler karşısında korkarak inanmadığı şeyleri yapmayı düşünenlere William Shakespeare daha açık mesaj veriyor. “Korkaklar ecelleri gelmeden birkaç kere ölürler. Cesurlar ölümü bir kere tadarlar.”
 
James B. Conont durumu, cesaret veren başka bir örnekle açıklıyor. “Kaplumbağaya dikkat et. Ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebiliyor.”
 
La Fontaine ise gerçekçi bir cümle ile tamamlıyor. “Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez.”
 
“Tamam.. Ama bak onlar da şu yanlışları yapmadılar mı?” diye kafası karışanlara Konfüçyüs tecrübesi şöyle diyor. “Gölgesiz mutluluk olmaz, bak güneşte bile leke var.”
 
Epictetus ise onu şöyle teselli ediyor. “Sahip olmadığı şeylere üzülmeyen, sahip olduklarına sevinen insan, akıllı bir insandır.”
 
Kendi hatalarını veya diğerlerinin hatalarını görmeyenlere Cucong, daha büyük bir söz söylüyor.. “Büyük adamların hataları güneş tutulmasına benzer, onları herkes görür.”
 
Eğer soruyorsanız durum nasıl diye.. Victor Hugo cevap veriyor.. “Gecenin en karanlık anı şafak sökmeden az öncedir.”
 
Peki neden yazıyoruz durduk yerde bunları? Andre Tardieu’nun sözüyle cevap verelim.. “Herkes dünyanın düzene girmesini ister. Fakat çabayı komşusundan bekler.” Çabayı kendimiz gösterelim diye..
 
Son noktayı İmam Şafi koyuyor.
 
İmam-ı Şafi'ye sordular; “Fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız?”     
Dedi ki: "Düşman okunu takip ediniz, o sizi hak ehline götürür."
 
İlk çağlarda düşmana taş atılırdı. Sonra ok ve mızrak atıldı. Daha sonra tüfek atıldı, bomba atıldı. Şimdi tivit atılıyor. Artık dışardaki düşmanın destekledikleri partilere karşı yerli partiye “Oy atma” vaktidir..
 
Ümmet için, millet için ve istikbal için.. Erkenden sandığa gidip oy kullanmak ve çevremizdeki herkesi oy kullanmaya teşvik etmek en önemli görevdir.



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/sandik-oncesi-onemli-hatirlatma-/4732