Kader Adalet Eder
Alper Tan

17 Aralık sabahından bu yana ülkenin gündemini işgal eden “Paralel örgüt” meselesi yerini koruyor. Yürütülen soruşturmalarla casusluk yapma, yasadışı telefon dinleme ve darbe girişimde bulunma gibi suçlamalarla gözaltına alınan emniyetçiler tartışılıyor.
Emniyetçilerin evlerinden gece yarısı, sahur vakti alınmış olmaları, kendileri de polis oldukları halde polisin polise kelepçe takması, belli bir kesim tarafından eleştiriliyor. “Gece gündüz ülkesi için çalışan polisler, rüşvet ve yolsuzlukla mücadele eden emniyetçiler” “Terörle mücadele eden polislere terörist muamelesi” “Onlar içerde Rıza Sarraf dışarda” türü sloganik başlıklar..
Bu itirazlar bize hiç yabancı gelmedi.  Ergenekon ve Balyoz operasyonları yapılırken gece yarıları evler basılmıştı. Göz altına alınanların ellerine kelepçeler vurulmuştu. Görüntüleri teşhir edilerek toplumsal bir algı oluşturulmuştu.
Gözaltına alınan veya tutuklanan Ergenekon ve Balyoz şüphelileri de yukardaki aynı cümlelerle duruma itiraz etmişlerdi. “Kaçıyor muyuz; savcılar ifadeye çağırsaydılar gelirdik” “Terörle mücadele eden komutanlarımıza terörist muamelesi yapılıyor” “Bizimle ilgili sahte belgeler üretildi” “Telefonumuza polis tarafından suç oluşturacak yüklemeler yapıldı” “O silahları oraya polis gömdü” “Sahte gizli tanık konuşturuluyor” türünden itirazlar yükseliyordu. Ama öyle bir hava oluşturulmuştu ki, halkın büyük çoğunluğu yapılan bu itirazlara itibar etmiyor, böyle bir duruma ihtimal vermiyordu.
KCK operasyonlarında gözaltına alınan seçilmiş belediye başkanları, gece yarıları armut gibi toplanmış, ellerine kelepçeler geçirilmiş ve arka arkaya sıraya sokularak medya üzerinden dünyaya teşhir edilmişlerdi.
Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarında gözaltına alınan şüphelilere bu muameleyi yapan emniyetçiler şimdi aynı akıbeti kendileri yaşıyorlar. Ergenekon, Balyoz ve KCK şüphelilerinin o zaman dile getirdikleri itirazları o dönemin muktedir polisleri bu günlerde aynen tekrarlıyorlar. Bu defa da toplumun büyük çoğunluğu, emniyetçilerin söylediklerine itibar etmiyor. Kaderin ibretamiz bir tecellisi bu.
Yanlış anlaşılmasın... Ergenekon ve Balyoz davalarının boş ve gereksiz bir dava olduğunu kastetmiyoruz. Özellikle 17 Aralık darbe girişimi ile anlaşıldı ki dönemin muktedir emniyetçileri, olmaması gereken, yasa dışı ve hatta insanlık dışı işler yapmışlar. Yaptıkları yasa dışı işlerle önemli davalar olan Ergenekon ve Balyoz davalarını sulandırmışlar, rayından çıkarmaya çalışmışlar. Gayet meşru olan bu derin devlet davalarının meşruiyetini istismar ederek bu davayı paralel devlet örgütlenmesinin bahanesi olarak kullanmak istemişler. Kendi adamlarını yerleştirmek istedikleri makamlarda yer alan isimler, üretilmiş suç belgeleriyle hapse atılmış ve boşalan yerlere kendi adamlarını getirmeye başlamışlar.
Başbakanı korumakla görevli memurlar, onu evinde ofisinde arabasında her yerde gizlice dinleyip, kaydedip, yabancı istihbarat kurumlarına servis etmişler. Geç de olsa bütün bunlar ortaya çıktı. Suçlamalar bu yönde..
Adına “Büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu” diyenler 17 Aralık 2013’teki girişim sonrası inanılmaz bir kin ve nefretle hükümetin istifasını istiyorlardı. Hükümetin itirazlarına karşı gayet pişkin bir eda ile “Karşı çıkmanıza gerek yok. Hele bir yargılanın. Suçsuzsanız zaten beraat edersiniz” diyorlardı. Şimdi ise birileri de bu gözaltına alınan emniyetçilerin itirazlarına karşı aynı cümlelerle karşılık veriyor.
Bu durumu açıklayan çeşitli özlü sözler vardır. “Keser döner sap döner. Gün gelir hesap döner” “Men dakka dukka: Çalma kapıyı, çalarlar kapını.”
Ülkemiz ve halkımız açısından acı bir durum. Dışarda zaten fazlasıyla hasmımız varken, içerden bir kesimin de dışardakilere maşa olarak kendilerini kullandırtmaları, kabul edilmesi imkansız bir durum.
Ergenekon, Balyoz, KCK davaları gibi meşhur davalar da dahil bu paralel örgüt operasyonlarında da gerçekten suçsuz, masum insanlar varsa mutlaka bunlar ayrılmalıdır. Ancak bunun yargı tarafından ayırt edilebilmesi için herkesin bildiklerini açık açık konuşması gerekir.
Paralel yapı, gözaltına alınan veya yargılanan adamları için kendi avukatlarını, kendi savcılarını ve kendi hakimlerini seferber etmiş durumda. Görevli avukatlar, hukuki savunma yapmak yerine, örgütsel telkinlerle, yargılanan şüphelilerin konuşmalarını engellemeye çalışıyorlar. Kendi medyaları ve kirli bir ittifak kurdukları iliştirilmiş medya üzerinden her gün aralıksız yapılan yayınlarla kendi lehlerine toplumsal algı oluşturmak istiyorlar. Ailelerin, eşlerin, çocukların dramını öne sürerek bir masumiyet algısı sağlama niyetindeler. Ergenekon ve Balyoz sanıkları da aynı yöntemi kullanmışlardı.
17 Aralık operasyonları sonrası hükümet, operasyonun arkasında Paralel yapının ve Pensilvanya’nın var olduğunu söylediğinde Pensilvanya ve onun temsilcileri: “Bizimle ne alakası var. Bu haksız bir suçlama. Hükümet rüşvet ve yolsuzluğu örtmeye çalışıyor. Devletin yargısı, devletin polisi, kendi işini yapıyor” diyorlar ve devamında ise “Eğer devletin polisi, memuru, yargısı suç işliyorsa yargılansın. Neden Hizmet hareketini suçluyorsunuz” diyorlardı. Ama şimdi o memurlar yargılanmaya başlayınca bas bas bağırmaya başladılar. “Bizim arkadaşları” yargılıyorlar diye..
Şunu hepimiz bilmeliyiz ki “İnsanlar zulmetse de kader adalet eder.” Edenler ettiğini bulurlar. Kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Allah ihmal etmez, imhal eder yani mühlet verir. Önemli olan o mühleti iyi değerlendirmek. Zulmedenler zalimliklerinin karşılığını görürler. Şimdilerde olduğu gibi..



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/kader-adalet-eder/4297