Talat Atilla

Geldiğimiz noktaya bakın ki, Öcalan’ı eleştirdiğim her yazıdan sonra kelimelerle telaffuzu zor küfür ve tehditlere muhatap oluyoruz. Devlet kurumlarını eleştirdiğimizde dahi karşılaşmadığımız kuvvetli bir refleksle üstelik… Bazen, kendime, “Sana ne kardeşim, ipin ucu kaçmış, sen mi düzelteceksin? Senin hükmün nedir ki?” diye sorduğumda, bu iç sesimden utanıyorum. Ve, “Yoksa sen, korkak mısın?” diyen aklımın tokadıyla kendime geliyorum. Velhasıl; yazıma, bana yapılan küfürleri misliyle iade ederek başlayayım ki, ruhumun akordu kendine gelsin…

Açık yazalım; Devletin PKK ile müzakeresinin başarılı olma ihtimali yok. PKK karışık bir hikâye. Öcalan, terörle büyümek isteyen faşist güç unsurlarının kült bir ismi ama terörü ete kemiğe büründüren, ruhani liderlik değil, maddi liderliktir.

Öcalan, PKK’nın çıkış/büyüme noktasında belirleyici isim olmasına rağmen İmralı sürecinden sonra PKK’nın ne siyasi, ne de ekonomik gücünde belirleyici olamamıştır.

Yıllardır içine kapanarak suskun kalmasının sebebi bu realiteleri bilmesinden kaynaklanıyordu. Şimdi niye ortaya çıktı derseniz, doğrusu bilmiyorum. Belli ki bilemediğimiz dinamikler var ama bildiğimiz realiteleri göz ardı ederek, bilmediğimiz realitelere esrarlı bir güç addetmek akıllıca değil.

Bu işin sonucunda PKK/BDP’nin bölüneceğini ve terörün devam edeceğini düşünüyorum.

PKK/BDP’nin bölünmesi terörü küçültebilir mi? Evet, belki bu olabilir ama bu sefer de PKK, küçüklük psikolojisini bastırmak için kitlesel eylemlere yönelebilir.

Yüzdesini bilemem ama iktidar bu sonuçtan hem karlı, hem de ziyanlı çıkacak.

Karlı çıkacak, çünkü, toplumsal karşıtlıkları ve oyumu riske ederek barışı denedim diyecek. Zararlı çıkacak, çünkü, devleti çocuk katilleriyle masaya oturttun ama Mehmetcik yine şehit oldu denilebilecek. Ne kadar hak ettiği tartışmalı olsa da, MHP’nin bu süreçten bir miktar oy arttırarak çıkabileceğini düşünüyorum.

Gelelim ana probleme; iktidarıyla, muhalefetiyle siyasetimiz el yordamıyla yapılıyor. Meclis içinde ya da dışında tek bir partinin bile, gerçek anlamda bu millet için uykusunu kaçırdığına inanmıyorum. Varsa bile, kurumsal değil, bireyseldir.

Siyasetin, yalanı doğrudan daha etkili kullanma sanatı olduğunu çocuklar bile biliyor. Muhalefet, iktidara gelmek için, iktidar da muhalefete düşmemek için profesyonel yalanlarla seçmeni etkilemeye çalışıyor.

Bu yalanların en büyüğü, PKK ve Öcalan’ı normalleştirme çabasıdır.

Neredeyse orta ölçekte bir şehri dolduracak kadar insanın ölüm emrini veren Öcalan’ın, Ahmet Türk’e yaptığı şakaları bile bir gazetecilik başarısı olarak sunmak, pespayeliktir.

Görülüyor ki; Türk solunun da, sağının da vicdanı yok.  Hele sol, tam bir fikri savrulma halinde. Bir bayana, “Şişmansın” deseniz, o solcu,  sizi faşist olmakla suçlar ama, 50 bin kişinin katili bir ırkçıya kahraman muamelesi yapmaktan da geri kalmıyor.  Dünyanın hiçbir uygar ülkesinde, bir katilden, Che Guevara çıkaramazsınız.

Ve yine Dünya’nın hiçbir ülkesinde aslanların payını çakallara yedirmezler.

Aslanın Mehmet, çakalın da onu öldürdüğünü sananlar olduğunu yazmama gerek yok ama, dost var düşman var, yazalım da tarihin bir kez daha haberi olsun.

Belki, utanması tutar. Bu, böyle biline.

 

Çayyolu’ndaki gizli ortak

 

 

Önceki yazılarımda okuyucu mektuplarına yer vereceğimi söylemiştim ama okurlarımız gönderdikleri mektuplarda iddialı satırlara yer verirken, itham ettikleri kişilerin isim ve eylemlerini sansürsüz olarak göndermişler. Takdir edersiniz ki, bu haliyle yayınlamam uygun olmaz. Bu yüzden gönderilen mektuplardaki isimleri yazmıyorum. Bu bir sansür değil, uygun olan yöntemdir. Çankaya’da oturan ve telefonla da bağlantı kurduğum reklam sektöründe çalışan M.F. isimli okurumuzun malini kısaltarak aktarıyorum.

“Parti ayrımı yapmadan söylüyorum ki, tüm belediyelerde işler eş/dost ilişkisi ile yürüyor. Size kendi sektörümle ilgili çarpıcı bir örnek vereyim. Ankara’nın az gelişmiş ilçelerinden birisinin belediye başkanı, öğrencilik yıllarından tanıdığı bir reklam ajansı sahibini tam anlamıyla ihya etti. Belediyenin konsept, reklam vs tüm işlerini yıllardır bu arkadaşına verdi. Şunu diyebilirsiniz; İsmi büyükşehir adaylığı için de geçen Başkan, bu kişiye güveniyor, o da işini iyi yapıyor. Evet, güvendiği doğru ama işin denklemleri bambaşka.

Bu reklam ajansı sahibi, 1 sayfalık çalışmaya dahi akıl almaz rakamlarla belediyeye iş yapıyor. Başkanla tanıştığında kirasını ödeyemeyen bir reklamcının, bugün 10 milyon doların üzerinde parası, Çayyolu’nda muhteşem ofisi var. Yazdıklarımın doğruluğunu kanıtlamak için belediyeye bir müfettiş gitmesi yeterli.

İşte o zaman belediye başkanının bu ajansa neden tiryaki olduğu ortaya çıkacaktır.”

 

 

Numune ama…

 

Kısa süre önce Ankara Numune Hastanesi’nde 16 saatlik otomasyon arızası yaşanınca, internet bağlantısı kurulamadı. Sonucunda da, hastanede başta tahliller olmak üzere birçok işlem yapılamadı. Hastane Başhekimi Nurallah Zengin’i tanırım. Çalışkan ve iyi bir yöneticidir ama bu problemi bir daha yaşanmamak üzere çözmesi gerekir. Belli ki, sistem bu yükü kaldırmıyor. Hastalardan 17 tane mail aldığıma göre bu konu ciddi.

Utanmaza bak!

 

Türkiye’deki mason kulübünün bir bayan yöneticisi, “Atatürk’ü putlaştırdık” demiş.

Hiç şaşırmadım. Atatürk, kökü dışarıda olduğu gerekçesiyle 1935 yılında mason localarını kapatmıştı. Anlaşılan kuyruk acıları 78 senedir geçmemiş. Atatürk’ün yaptıklarının çeyreğini bir yabancı yapsaydı, mihnet olarak yine heykelini dikerdik.

Hadi, diyelim ki, Atatürk’ün heykeli gereğinden daha fazla. O mu istedi dikilmesini?

Malını dahi kuruşuna kadar devlete bağışlayan bir milli değeri, elinden kabuklu yumurta bile yenmeyenlere çiğnetmeyiz.

O Atatürk ki, kendisine ihtiyatlı bir muhabbetle yaklaşan, Nur cemaatinin manevi lideri Said’-i Nursi bile, 23 Kasım 1923 yılında Atatürk’e yazdığı mektupta, “İslam aleminin kahramanı, sizi çok seven müminler, size minnettardır.” diye seslenmiştir.

Bu mektup, Çankaya Köşkü Cumhurbaşkanlığı arşivinde 3 sayfalık bir metin olarak halen muhafaza edilmektedir. (Kaynak: Meclis Riyaseti 5/3218 Evraka 2/12/338 Hıfzı ) 

Atatürk’ün yakasını ve günahını almayı artık bırakın.

 

 

*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar//3568