Amerika'dan-2
Bülent Kuşoğlu

Yorumlara baktım çoğunluk ABD’de bizdeki gibi parti teşkilatları, üyelik sistemi olmamasını, başkanın doğrudan halk tarafından değil de 538 delege tarafından seçilmesini  pek önemsememiş. Aslında bunlar önemli konular, en azından karşılaştırmalar yapmamız (Bencmarking) yararlı olur diye düşünmüştüm. Yine de öyle düşünüyorum ama paylaşmamın pek anlamı olmadığını sanıyorum. Halbuki bir çok eyalette oy kullanmanın 15 gün önce başlamış olmasının ve seçim gününe kadar yüzde 30 oranında oy kullanılacağı gibi hususların bizim için de anlamı olmalıydı. Çünkü, bunlarla karşılaştırmalar yaparak aslında kendi sistemimizi tartışmış oluyoruz. Anayasa yapım sürecinde olan bir ülke içinde bu gerekli değil mi?

Biz kendi dünyamızdayız. Varsa yoksa parti mücadelesi veya günlük siyaset… O da tamamen duygusal bir şekilde. Ne var yani teröre, taşkınlığa vardırmadıktan sonra isteyenin istediği şekilde Cumhuriyeti kutlamasında? Bende size uyayım ve politika yazayım öyle ise… Ondan önce geçen yazıma ilk yorumları yapan “Misafir”ime teşekkür ederim, zira beni Amerika’dan yazmam konusunda teşvik etmiş. Ayrıca, “Owleye” dostumuza da Musevilerin geleneksel olarak Demokratları destekledikleri konusunu tekrar birkaç yerden doğrulattığımı bildireyim. Ancak bu seçimlerde ağırlıkla Romney’i ve Cumhuriyetçileri destekleyecekler. Cumhuriyetçilerin dindar kesimlerin desteğini aldıklarını özellikle sayıları ülke çapında 60-80 milyon civarında olan evanjeliklerin desteklerinin tümüyle Cumhuriyetçilerden yana olduğunu belirteyim. Aslında siyasette burada da projelerin, programların çok fazla önemi yok. Önemli olan siyahlar, Hispanikler, Yahudiler, Uzak Doğulular kimi destekleyecekler gibi siyasetin gerçek fakat pek konuşulmayan ve hoş da gelmeyen yönü… Çok ilginç. Görüştüğümüz eski bir Temsilcileri Meclisi üyesi, “Bu ülkede kiliseye gittiğini söyleyen 100 kişiden 90’ı Cumhuriyetçilere oy verir. Cumhuriyetçilerle, Demokratlar arasındaki farklılıklar gittikçe derinleşiyor ve bu bizi korkutuyor” dedi. Cumhuriyetçiler bizim AKP’ye çok benzerlikler gösteren bir parti olmuş. Hayret edilecek benzerlikler var. Diyeceksiniz ki insan davranışları her yerde aynı. Evet, aynı ama parti davranışları da bu kadar aynı olur mu?

Geçen hafta ABD Dışişleri Bakanlığı’nda iktidar ve muhalefete mensup dört milletvekili bir toplantıya katıldık. Toplantının ilk bölümü Suriye ağırlıklı Orta doğu sorunları üzerine idi. Amerikalıların çok endişeli ve AKP politikalarının çok uzağında olduklarını açıkça gördük. Kesinlikle AKP’nin Suriye politikasını desteklemiyorlar, özellikle bölgede demokrasi getirmek yada muhaliflere yardım etmek adına radikal grupların desteklendiği endişesini taşıyorlardı. Bunu da açıkça ifade ettiler.

Toplantının diğer bir bölümü Amerikalıların “round table” dedikleri yuvarlak masa toplantısıydı. İlk gündeme getirdikleri konu Anayasa çalışmaları, ikincisi ise insan hakları ve basın özgürlüğü konusu  oldu. Özellikle basın özgürlüğü konusunda Türkiye’de yapılan uygulamaları tasvip etmediklerini ve endişeli olduklarını AKP’li vekillerin yüzlerine karşı söylediler.

ABD’nin hem Suriye hem de basın özgürlüğü gibi konularda AKP’ye açık tavrı bana ilginç geldi. AKP’ye tavır aldılar, AKP gidici gibi basitliklere tenezül etmiyorum. Ancak, rahatsız oldukları en azından memnun olmadıkları yönlerin önemli hale geldiğini söylemek istiyorum. Yani, AKP, Suriye konusunda ve iç politikada bazı değişikliklere gitmek zorunda. Çünkü, Amerika’ya rağmen özellikle Suriye konusunda bağımsız, farklı bir politika izlemeleri mümkün değil. Şimdiye kadar özellikle Suriye konusunda atak bir politika izlenmesini teşvik eden yorumcularımızın bilmesini isterim. Hatta şunu da söyleyeyim, sanılanın aksine Romney’in gelmesi, Erdoğan ve Davutoğlu açısından daha olumlu olabilir. Çünkü, Obama ve Demokratlarla halihazırda ters düşmüş vaziyetteler…



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/amerika-dan-2/3489