Makule Davet
Bülent Kuşoğlu

Bir yorumcu benim için yazmış, “kendinizi çok fazla yıpratıyorsunuz” Doğru söylüyor, gereksiz tartışmalara giriyor, yıpranıyorum ama başka ne yapabilirim ki? Ülkenin haline baksanıza:

Devlet asli fonksiyonlarını dahi yerine getirmede gittikçe zorlanıyor. Ülkemin bir bölümü teröristlerce günlerce işgal ediliyor ve güvenlik güçleri yetersiz kalıyor. Şehit sayısı her geçen gün artığı bir yana en önemlisi ruh ve gönüller ayrılıyor. Güvenlik güçleri aylardır görevlerini aksatıyor, teröristle mecbur kalmadıkça çatışmaya girmiyorlar. Çünkü, özellikle geçmişte mücadele edenler ayrım yapılmaksızın suçlanmış ve hayatları karartılmış. Son 3 aydaki şehit sayısı 70’e yaklaştı. 70… Zamane savaşlarında bu kayıp yok… İktidar bu konuda neler demiş, neler yapmış? Devlet asli işlevlerinde çok aksıyor…

Sıfır sorun” diye yola çıkan tarih romantiği bir bakan ülkeyi herkesle kavgalı hale getirmiş, “Bölgesel güçlü” derken güvenilmez ülke yaftası vurdurmuş, Mavi Marmara’dan Kıbrıs’a, Ermenistan’dan AB’ye girdiği hiçbir mücadeleyi kazanamamış, şimdide Suriye’de müslümanı müslümana kırdırıyor, ülkeyi Ortadoğu bataklığının en “stratejik derinliğine” sokuyor. Ne hikmetse takdir alıyor!

Toplum ahlaki, moral, milli ve manevi değerlerini yitiriyor, hiçbir şeyi umursamıyor. Suç işleme rekorları kırılıyor, hapishaneler aflara rağmen taşıyor. Toplum adeta uyuşmuş, idealleri yok olmuş, toplumsal afazi oluşmuş…

Ekonomi halk borçlandırılarak  büyütülüyor, sonrada milli gelir 10 bin dolara çıktı diye toplum uyutuluyor. “Ne ürettik ki büyüdük, borçla büyüme mi olur?” diyen yok. “Geçen yıl net hata ve noksan kalemi 12.3 milyar dolardı. Hiç devletin nereden geldiğini bilemediği bu kadar büyük para olur mu?” diye düşünen yok.

Tamam bunları kabul etmezsiniz, varsa yoksa Cumhurbaşkanı Tayyip Bey’mi yoksa onun “Kardeşi” Abdullah Bey’mi olmalıyı tartışabilirsiniz. Düşünceniz faklı olabilir. Normaldir. Durum bu iken en azından ben ve benim gibiler böyle görüyor iken bu ülkenin bir evladı olarak başka ne yapabilirim ki? “Yıpranmak” ne demek can feda…

Ancak bunları yazıp, dillendirdiğimde birleri çıkıp bana şahsi suçlamada bulunacaklar, tek bir gün bile partimi övmediğim halde partimi yerecekler, “Eskidende olurdu” diyecekler, ama iktidar ve iktidarın taptıkları yöneticilerine tek laf etmeyecekler.

Allah’tan korkmak lazım! 

Geçen yazımda şöyle bir cümlem vardı;

“… Müslüman kanı dökülmesine destek veren AKP Hükümetini eleştiriyorum ve bazı değerli yorumcularımca söylenmedik bırakılmıyor. Hatta biri Müslümanlığımın sahte oluşuna kadar vardırıyor. Üzülüyorum. Eleştirildiğim için değil, İslamiyet konusunda hassasiyetin bu derece yerlerde sürünüyor oluşuna üzülüyorum…”

İşin esası bu iken yani, bir yorumcumun inancıma, Müslümanlığıma laf söylemesi iken beni üzen ve eleştirdiğim nokta asıl bu iken… Kimseye hakaret etmemiş iken... Öğrendiğim ilginç bir konuyu yazmış iken… Ve yine hakaret gören ben iken…

Nedir bu linç tavırları?  

Şahitsinizdir, şimdiye kadar yazılarımda olayları değerlendirdim, kişileri sorumlulukları dışında konuşmadım. Dedikodu yazmadım. Doğru bildiklerimi yazmaya çalışıyor, destek veren ve eleştiren tüm okuyucularımla da gururlanıyorum. Hiçbir okuyucumu da asla suçlamadım, kendini suçlayanlar da bu konuda asla aklıma dahi gelmedi. Sonuçta toplumsal afaziyi birlikte tedavi ediyoruz…

Öğrendiğim bir konuyu, paralı yorumculuğa değindim. Kabul edin ki ilginç bir yöntem. Hatta bu yöntemi uygulayanları takdir dahi ediyorum. Sonuçta siyasette akıllıca bir buluş…

Düzeysiz”, “ucuzcu” olduğum söylense de bundan sonra da okuyucumu asla suçlamam. Okuyucu velinimetim değil ama sanalda olsa sadece beni eleştirmek için uğraşsa da dostumdur deyip, duyduğum derin üzüntüyü kendime saklayacağım… Ancak, ülkenin, devletin, toplumun, ekonominin gittiği meçhulü görmeyenler, görülmesini engellemeye çalışanlar da beni etkiliyor. Allah aşkına müslümanı müslümana kırdıranı nasıl görmeyeyim… Neyse, düşünce, düşüncedir, bunları da hazmederim ama…

Bir tek inancıma, Müslümanlığıma laf edeni müsaadenizle Allaha havale etmek istiyorum.

İşin özü aslında enaniyet, gurur, kibir…

Eğer, samimi isek, siyasi fanatizmi az-çok aşmış isek tekrar düşünelim. Ülke iyi yönetilmiyor, işler iyi gitmiyor ve biz “işi inada bindiriyoruz”, benlik davası güdüyoruz…

Farz edin ki siz haklısınız, iktidar dostları. Siz kazandınız. Yendiniz beni…

Yendiniz, rakibiniz yok artık…

Bir de şimdi herkesi yenmiş, yok etmişken bir bakın memlekete!

İyi mi her şey?   



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/makule-davet/3382