Şehr-i Ramazan
Bülent Kuşoğlu

Efkarlı değil ama sıcaktan bunaldığımız günlerimize geldi çattı ramazan. Özellikle bu sarı sıcaklarda ramazan hayatın yavaşladığı intibaını veriyor ama ben bu ramazanlarda geceleri okumak, serin Ankara akşamlarını sahur sonrası da dahil değerlendirmek suretiyle hızlandırıyorum. Okuyamadığım kitapları okuma ve değerlendirme olanağı yakalıyorum. Tabi işe öğlen başlıyorum. Şimdiki ve bundan önceki işlerim bana az-çok bu imkanı verdi.

Ben kendime bir yöntem buldum ama bu havalarda oruç tutmak hakikaten zor. Biçim yapan çiftçiler için, çalışan işçiler için, kafası sürekli dinç olması gereken büro çalışanları için daha da zor. Dikkat ettiyseniz ramazanın ilk günlerinde trafik kazalarında önemli bir artış oldu. Geçen Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri anormal kazalar yaşandı. Trafik kazaları örneğinde olduğu gibi biz aslında toplum olarak ramazana hazır değiliz. Oruç bedeni olduğu kadar, belki ondan daha fazla düşünce ile ilgili bir ibadet. Daha doğrusu olması gerekiyor fakat biz maalesef bunu içselleştirmiş değiliz. Hala oruç ibadeti yememek ve içmemek olarak algılanıyor. Ya da iftarla sahur arasında bol bol hatta ifrat ölçüsünde yemek, içmek…

Bize orucun faydası olarak “Fakirlerin durumunu anlamak” diye anlatılmıştı. Hatta orucun bir anlamda bedeni dinlendirdiği için sağlıklı olduğu da söylenirdi. Oruç bu haliyle ne fakirlerin durumunu anlamakla ne de sağlıkla uzaktan yakından ilgili değil. Fakirlik aç olmaktan ziyade ihtiyaçlara veya ihtiyaç olduğu sanılanlara ulaşamama hali değil mi? 15-16 saat aç-susuz kalıp sonra 5-6 saat anormal yiyip içmenin neresi sağlıklı?

Bu konularda kitaplar yazılabilir ama benim gelmek istediğim nokta bizim İslam toplumları olarak hala çağdaş bir uygarlık oluşturma yolundan uzak olduğumuzdur. Milyon dolarlarla malikaneler yaptıran zenginlerimiz hala o malikanelerinde abdest almak için ayaklarını lavabolara çıkarmak zorundalar. Evlerimizde kendimize göre bir abdest bölümü, bir abdest düzeneği hala yapamadık. Uygarlık; teknoloji, kültür, yeni ve farklı bir hayat tarzı oluşturabilmek ise bu konuda çok gerideyiz, hatta yanlış yoldayız, taklitçiyiz diyebilirim…

Baksanıza Mimar Sinan’dan 500 yıl sonra yaptığımız cami dahi taklit. Ataşehir’de Başbakan Erdoğan’ın açtığı caminin büyük olmaktan başka ne özelliği var, Mimar Sinan’ı 500 yıl sonra aşamadığımızın ispatı ve utancını taşımaktan başka? Ayrıca Tayyip Bey açtığı camiye “Bu yakada selatin camimiz yoktu, iyi oldu ilk selatin camimizi açtık” gibi bir cümleyle selatin cami unvanı verdi. Açılan cami hangi sultana aitti?

Ha, unutmadan açılan caminin bir de VIP bölümü varmış. Bu islamı inkar değilse ben de boşuna okumuş, boşuna yaşamışım… Şimdi AKP ve Tayyip Beye yönelik bir-iki cümle yazsam alınanlar olur bu mübarek günde değerli dostları kızdırmayalım, ama neyi-neye tercih ettiklerini de bilsinler ve düşünsünler…

Ramazanınızı kutluyorum. İnşallah bu ayda amaca uygun yaşar, bazı konuları daha iyi düşünür (tefekkür eder) ve yaşarsınız. Müsaadenizle Dücane Cündioğlu’nun “Hz. İnsan’ın Urucu” makalesinden bir paragrafla yazımı balla bitireyim;

Şehr-i Ramazan’da oruç tutmak, muayyen bir süre içinde bedeni kuvvelerden bir kısmının hareketini durdurmak maksadına matuftur; zihnin kuvvelerinin harekete geçebilmesi için, bedenin kuvvelerini tatil etmektir. Düşünmenin hareketine alışmamış zihinler, bedeni faaliyetlerine bir süreliğine olsun ara verdiklerinde hemen güçten düşerler. Bu bir hakikat! Öyle ki onlara sanki zihinleri durmuş gibi gelir ve bunun nedenini yemek yememelerine veya bir şeyler içmemelerine bağlarlar. Oysa hareketi duran zihin değildir! Kendilerine oruç tutmalarını emreden, onlardan zihinlerinin hareketini durdurmalarını istememiş, bilakis düşünmeyi harekete geçirmeleri için onları sukunete davet etmiş, bedenin her daim faal olan azalarını hiç değilse bir aylığına sukuna erdirip bu fırsattan istifadeyle düşünmenin yolunu açmak murat edilmiştir.

Ne var ki kapalı bir musluk uzun bir aradan sonra açılınca hemen öksürmeye başlar, ilk aktığında ise paslı paslı akar; tıpkı bunun gibi düşünme yetilerini hareketsiz bırakmış ve buna mukabil bedeni yetilerine dinlenme imkanı vermeyi akıl edememiş yığınlar şehr-i Ramazan’ın bereketinden yeterince istifade edemezler; yeterince düşünemezler çünkü.



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/sehr-i-ramazan/3364