Bölündük mü Ey Halkım?
Bülent Kuşoğlu

Pazartesi günü Akşam Gazetesi’nde Burcu Bulut’un söyleşi yaptığı ODTÜ Öğretim Üyesi Prof.Dr. Oğuz Işık’ın söyledikleri dikkatinizi çekti mi? Hocayı tanımıyorum ama bizim tartışmamızda yarar olan bazı şeyler söylemiş. Örneğin Türkiye’nin geçmişte de izlerinin olduğu 3 farklı sosyolojik kesime bölündüğünden bahsetmiş.

Üç farklı Türkiye kavramına, partilerin hangi kesimlerden ve hangi coğrafi bölgelerden oy aldığı düzleminde bakabiliriz. AKP’ye oy veren siyasi görüşü, İslamcı sağ ve milliyetçi tabandan gelen bir grup seçmen oluşturuyor. İkinci grupta, merkez sol ve milliyetçi sağ seçmen profili öne çıkıyor. Bu grubu temsil eden partiler CHP ve MHP’den oluşuyor. Üç farklı Türkiye’nin son ayağını ise ‘bölgesel sol’ olarak da adlandırılan Kürt Partilerine(HADEP, DEHAP, DTP, BDP) oy veren seçmen tamamlıyor.

Sık sık buna benzer yorumlar okuyor, işitiyorum. Toplumun politik olarak ayrılmasında çok mahsur görmem ama bu toplumsal bir özellik olarak da yansırsa yani toplum kesimlerinin yaşantı biçimi ve kendilerini tanımladıkları kimlikleri de farklılaşırsa bundan korkarım. (Biz 12 Eylül 1980 öncesi siyasi görüşlerimizle bölünmüşlük yaşadık, bunun telafisi zarar verdi ama bölünme riski çok düşüktü, çünkü, toplumsal ve ekonik bir dayanağı yoktu)Oğuz Hoca’nın görüşü ne kadar doğrudur, geçerlidir tartışılır, biz de tartışalım, yalnız şöyle bir gerçek var; biz doğu ve batı kültürleri arasında kalan bir toplumuz. Yüzyıllar boyu hem İslam (Arap İslamı) hem de Avrupa(Son 50 yıldır Amerikan) kültürlerinden çok fazla etkilendik. Halen de bu iki kültürün etkisi devam ediyor. Böyle bir bölünmüşlük sonucu da normal gibi görünüyor.

Kafama takılan soruyu şimdiden sorayım; İyi düşünülmüş başarılı bir strateji ile iki kültürün topluma olan etkisini olumluya çevirmek ve buradan büyük bir avantaj ve dinamizm yakalamak mümkün olabilir miydi?

Mevcuttan daha iyisi?

Toplum olarak üçe bölündüğümüzü iddia ediyor veya kabul ediyoruz, peki ne derece doğru? Bu satırları okuyan ve kendisini grupların birinde gören kimse diğerinden ne kadar farklı?

Yoksa gerçekte çoğunluğumuz merkezde olan, hem Müslüman hem de laik, demokratik bir sistem savunucusu muyuz?

Bizi bölen  siyaset mi?

Kendisine “Göbeğini kaşıyan adam  gibi rumuzları layık görenlerle “gerçek yurttaş” gibi rumuzları kullananlar arasında gerçekte ne fark var, siyasetin dışında?

Neden iki kardeşten biri gruplardan birinde yer alırken diğeri benzer bir gelir ve eğitim almasına rağmen tam karşısında yer alabiliyor?

Neden bizler FB, GS, BJK veya TS’lıyız?

Siyasi görüşlerimizi tespit etmemizle takımlarımızı belirlememiz arasında çok büyük bir fark var mı?

Gelelim 3’üncü tarafa; onlar diğer iki gruptan çok mu farklı? Kürt kökenliler de Türkler gibi siyasi veya toplumsal iki farklı görüntü sergilemiyorlar mı?

Bu farklılıklarımızı abartmaya devam edersek ve siyasi partilerde bundan istifadeye devam ederse bu işin sonu nereye varır?

Bir taraf diğer bir tarafı, yada tarafları bitirebilir mi?

Maliyeti ne olur?

Soruları sizde bende daha da uzatabiliriz. “Bölünmüşlük yok” ta diyebiliriz. Fakat sonuçta Oğuz Hoca’da olduğu gibi bu konularla uğraşan bir çok akademisyen üç farklı Türkiye oluştuğunu söylüyor ki çok yanlış da değil...

Ben siyasetin toplumdaki farklılıkları kullandığını, istismar ettiğini, sorunu çözmek yerine derinleştirdiğini zannediyorum.

Bu konunun daha çok su kaldırır olduğunu görüyorum, basit bir konu değil diyorum, siz ne dersiniz?         



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/bolunduk-mu-ey-halkim/2544