Aslında işin doğrusu yarını beklemek bunu biliyorum. Ancak bu gün Türktime’ın –umarım başka bir sebebi yoktur- çok seslilik adına görüşlerine yer verdiği Erhan Göksel’in bu uzun röportaj boyunca ve kendisinin gerek televizyon gerekse diğer medya organlarında yer alan söyleminin kısa tanımını kendim için belirginleştirmeye çalıştığımda bunu, ÇÖPLÜK DAĞARCIĞI olarak ifade ediyorum. Hani zaman zaman gazete sayfalarında ya da televziyon haberlerinde görüp içimizi acıtan “çöplük ev”ler vardır ya, Erhan Göksel de ete kemiğe bürünmüş bir ÇÖPLÜK EV’in sahibi. “Çöplük ev”lerin sahiplerini hatırlamaya çalışalım; çoğu hayatının belli bir döneminde sosyal statüleri olan(en sonuncusu geçen hafta ortaya çıkan Konsolos), belli bir gelir düzeyine sahip, çevrelerinin sevilip sayılan, sözü dinlenen insanları. Gün gelip bu hakim olamadıkları dünyevi sahte sermayeyi tükettiklerinde, önlerine bulunan kavşak iki çıkmaz sokağa açılan bir yol. Bir tarafı köprü altlarında, parkların kuytu köşelerinde son bulan madde bağımlılığı/şarapçılık, diğeri de kendine bulduğu bir sığınakta çöp depolamak ve çöplerle yaşayıp onlarda kurtuluş aramak. Her ikisinin kahramanlarına müşfik bir el uzanmazsa, sonları hazin ve hüzün! Erhan Göksel’i de üzülerek böyle bir “çöplük ev”in sahibi olarak görüyorum. Diğer “çöplük ev” sahiplerinden farkı, sesinin gürlüğü ile mahalle sakinlerinin çocuklarını tedirgin etmek, çöplerini de sanal depolarda yığmak/biriktirmek. Değeri de bu kadar. Umarım Flash tv, Turktime gibi himmet sahiplerinin uzanan ellerine gerekli değeri verir de, içine sürüklenmekte olduğu buhrandan bir çıkış yolu bulur. Yoksa bu “çöplük ev” gaz sıkışmasından patladığında, Erhan Göksel için vakit çoktan geçmiş olacak. Bu acınası duruma kafa yormak isteyenlerin Narsizm konusuna da eğilmelerinde fayda gördüğümü de belirtmek isterim.