Neredeyse kangren halini almış kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri, çocuk gelinler, kadının iş gücüne katılımının düşüklüğü, kadın ve erkek arasındaki fırsat eşitsizliği gibi sorunlar yıllardır çözüm beklerken; Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Ailenin Güçlendirilmesi için kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun 16 Mayıs 2016’da açıkladığı rapor, iktidarın aslında hiç de bu sorunları çözmek niyetinin olmadığını apaçık ortaya koymuştur.
“Kadına yönelik şiddeti değil, boşanmayı engelle, kadını değil, her ne pahasına olursa olsun aileyi koru” düsturu ile hazırlanan bu rapor; kadınları sadece aile içinde tanımlarken, şu ana kadar ki tüm kazanımlarını gasp etmekte, dolayısıyla onları mutsuz evliliklere mahkûm etmektedir.
Hâlbuki ülkemizde boşanma sorunundan çok, kadınların boşanamama sorunu vardır. Öyle ki kadınlar boşandıkları eşleri tarafından öldürecekleri korkusuyla ya da maddi olarak zor durumda kalacakları veya iş bulamayacakları kaygısıyla, ya da mahalle baskısıyla boşanamamaktadır.
Bir başka deyişle erkek egemen zihniyetle hazırlanan ve kadını sadece aile içine hapsetmeye çalışan bu önerilerin yasalaşması halinde, şiddet uygulayan erkeklere yeni bir koruma zırhı sağlanacak ve kötü evliliklerin devam ettirilmesi devlet eliyle dayatılmış olacaktır.
Peki, bu rapor taslağı neler getirmektedir?
- İlk olarak raporda yer alan ve insanı dehşete düşüren en korkunç öneri; “tecavüzcünün 5 yıl boyunca istismar ettiği çocukla sorunsuz ve başarılı bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanması “ hususudur.
Dikkatinizi çekmek istiyorum. “Tecavüzcüyle başarılı evlilik”.
Bunun mümkün olup olamayacağını, körpecik bedenlerin yaşadığı bu travmayı evliliğin unutturup unutturmayacağını ya da çocuğun tüm yaşadığı vahşeti meşru kılıp kılamayacağını düşünmenizi istiyorum. Aslında Komisyon, rapordaki bu önerisi ile çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmeleri halinde “suçu ve suçluyu görmezden gelelim” demektedir. Oysa devletin en önemli görevi çocukları her türlü istismardan korumak değil midir? Tüm sorunu namus kavramı içine hapsedip, tecavüzcüsüyle evlenen çocuğun namusunun kurtulduğu düşüncesiyle bu istismara göz yummak, cinsiyetçi bakış açısının en açık göstergesi değil de nedir?
-Akıllara ziyan bir diğer öneri de: “ şiddet mağduru kadınların mesai saatleri içerisinde karakollara başvuramayacak olmasıdır.” Bu öneri de iktidarın kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırma konusunda hiçbir şey yapmak istemediğinin en bariz ispatıdır. Aslında bu öneriden “kol kırılır yen içinde kalır misali”, “evliliği sürdür de ister şiddete uğra, istersen öl, ama mesai saatleri içinde beni meşgul etme!” demekten başka bir anlam çıkarmak mümkün değildir.
- Aynı şekilde kadınların can simidi olan koruma kararlarında delil ve belge aranması, kadınların şiddete uğramasına devlet eliyle göz yumulması anlamına gelirken, yine boşanmalarda kadının nafaka hakkının süreye bağlanması önerisi de, erkek boşanmak istemediği sürece kadının mutsuz olduğu evliliğe mahkûm edilmek istendiğini göstermektedir.
Başka bir deyişle Komisyon hazırladığı bu raporla; evli kadına maruz kaldığı şiddete rağmen boşanma, boşanana ise nafakaya güvenme demek istemektedir!
-Yine aile hukukuyla ilgili tüm duruşmaların gizli yapılması, eşin ölümünde kadının mal rejiminden kaynaklı yüzde 50 payının verilmemesi, mal paylaşımında 10 yıllık zamanaşımı süresinin 1-2 yılla sınırlanması vs. önerileri de, açıkça erkek egemen zihniyetinin önünü almaya çalışan doğru düzgün birkaç yasal düzenlemenin ortadan kaldırılması çabasıdır.
Dolayısıyla böylesi bir düzenlemenin yasalaşmaması adına, koltuk derdine düşmüş muhalefet partileriyle, sivil toplum örgütlerinin bir an önce el ele vermesi elzemdir. Zira toplumsal bilinç ve sorumluluk bunu gerektirir.