Doktor, hastaya perhiz önerir:
‘Kırmızı etten uzak dur.’
Hasta şöyle der:
Yemeyeli seneler oldu.
Doktor sorar:
Vejetaryen (et yemez) misin?
Hasta cevap verir:
Hayır, emekliyim!
*
Diyeceksiniz ki;
Bu fıkra gibi satırları niçin yayınladın?
Diyeceğim ki;
Dikkat çekebilmek için.
Neye?
Bir kısım emeklinin aldığı maaşların ‘yetersiz’ sözcüğü bile yetersiz kalacak miktarlarda olduğuna!
1100-1500 liralık maaşlardan ve o maaşlarla geçinmeye çalışan insanların dramından söz ediyorum.
Bazıları aksini düşünüyor da olsa bu dramdır.
Nedir günümüzdeki zorunlu gıda (dört kişilik aile) harcaması?
İşte rakam:
2 bin 67 lira!
Bana göre değil…
Kime göre?
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş) açıkladığı Haziran ayı rakamına göre!
Şimdi soruyorum:
Zorunlu gıda harcaması, aldığı maaştan çok daha fazla olan bir insanın o para ile ailece, geçim sıkıntısıyla pençeleşmeden bir yaşam sürmesi mümkün mü?
Zorunlu gıda ne demektir?
Asgari düzeyde yiyecek demektir.
Bunun anlamı da şudur:
Sağlığın bozulmaması için tüketilmesi gereken en az miktardaki yiyecek.
Yiyecekle de bitmiyor.
Elektrik, su, doğalgaz, telefon giderleri de var.
Hele ki ev kira ise vay haline!
Dedim ya bu bir dramdır.
Geçmişten günümüze süre gelen bir dram.
*
Maaş ayarlamaları, yeni bir mali kaynak gerektirdiğinden elbette kolay iş değildir.
Bana göre ‘en hayırlı icraat’ olan ‘emekliye yılda iki bayram ikramiyesi’ de kolay iş değildi ama bir yolu bulundu ve oldu.
İyi ki de oldu, emeklilerin ‘beş parasız bayram’ derdi, son buldu.
Dileriz, düşük maaşlara ayarın da bir yolu bulunur.
Bulunmalıdır da!
Çünkü matematiksel açıdan da insani açıdan da vaziyet bunu gerektiriyor.