E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

Toplumsal Cinsiyet Atölyesi 

Şubat ayında, TED Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen 'Toplumsal Cinsiyet' konulu atölye çalışması üzerine başta atölye kolaylaştırıcıları Dilara ve Furkan olmak üzere atölyeye katılan katılımcılarla keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

17.05.2017 - 12:37
Toplumsal Cinsiyet Atölyesi

Bir toplumsal cinsiyet atölyesi yaptınız. Bu atölyenizden bize biraz bahsedebilir misiniz? Hangi tarihte yapmaya başladınız? Planlama süreci nasıldı?

Dilara: Toplumsal cinsiyeti ancak deneyimsel bir şekilde anlayabiliriz diye düşündük o yüzden dramanın araçlarını kullandık, bu durumu bir seminer gibi bir panel gibi vermektense dramanın araçlarını kullanarak bir atölye kurguladık hem eğlenelim hem de eğlenirken düşünelim diye. 23 Şubat’ta başladık atölyeye, 7 hafta sürdü. Her haftanın bir teması vardı. Bir hafta medya, bir hafta mekan, bir hafta transfobi.. Bunun gibi temalar seçtik. 

Dramada oyun dediniz. Peki, bu dramadaki oyunu anlatabilir misiniz?  Oyunu en çok nerelerde kullanmak istediniz? Dramadan başka ne şekilde faydalandınız?

Dilara: Aslında şuradan yola çıktık; benim kişisel fikrim kişinin en çok oyunla öğrendiği gerçeği. Bizim şimdiye kadarki öğrenme metodumuz  ezbere dayalı olduğu için drama bunu yıkan bir disiplin. Çocuklarda çok işe yarayan bir metot özellikle. Yetişkinlerle de drama uygulamaları yapılıyor. Bu yüzden biz bunu tercih ettik. Tiyatroya kayan kısmından daha çok yararlandık doğaçlamalarda. Birbirimize alışalım bir ekip ruhunu yakalayalım, mümkün olduğunca kendi duvarlarımızı yıkalım tartışabilelim diye ön oyunlar (ısınma çalışmaları) yaptık. Isınma çalışmaları tanışmayı ve kaynaşmayı kolaylaştırdı ve bunlar ilk yarım saati oluşturdu. Sonraki bir saat de doğaçlama ve değerlendirme şeklinde geçti. 



Atölyeye başlarken hedeflediğiniz kazanımlar nelerdi? Süreç sonunda belirlediğiniz kazanımlara ulaştınız mı? Eksik kalan noktaları var mı, varsa nelerdi? 

Furkan: Toplumsal cinsiyet dediğimiz şey çok çetrefilli ve birbirine çok eklemlenen bir alan. Aslında toplumun en büyük yaralarından biri. Çok kısa sürdü aslında 7 hafta yetmedi. Bahsetmeyi amaçladığımız çok şey vardı fakat onlara çok giremedik. İlerleyen zamanlarda atölyeyi tekrarlamayı düşünüyoruz. Belki aynı katılımcılarla belki farklı farklı katılımcılarla. Kazanım konusuna gelince de aslında ilk amacımız biraz farkındalık kazandırmaktı. Öyle bir şeyleri değiştirmek, radikal köklü değişiklikler yapma gibi bir derdimiz yoktu. Toplumsal cinsiyet ekseninde bir soru işareti oluşturabilmekti amacımız sadece. Kazanımlarımızı daha özele indirgemek gerekirse; erkek şiddeti, cinsiyetçi söylemler, transfobi, homofobi , AIDS ve AIDS ile alakalı damgalama, fişleme üzerine temalardı genellikle. Farkındalık oluşturabildik mi, o biraz zaman ve süreçle belli olabilecek bir şey. Ama en azından katılımcılardan aldığımız geri bildirimler bağlamında  çok doğru sorular sorduk. Hep beraber o sorulara doğru cevaplar bulmaya çalıştık. O açıdan tatmin edici bir süreçti bizim için.

Sonrasında ikinci bir atölye planlasanız, bu atölyeden çok farklı olurdu dediğiniz bir durum var mı? 

Dilara: Medya haftası. Çünkü medya haftasının en sıkıcı hafta olduğu konusunda katılımcılardan geri bildirim aldık. Çünkü doğaçlama yoktu. Katılımcıları biraz alıştırdık galiba doğaçlamaya.

 Daha kuramsal ilerledi galiba.

Dilara: Aslında daha videolar ve görseller üzerinden ilerledi. Tabi ki doğaçlama yapmak daha zevkli. Çünkü bedensel bir performans da sergiliyorsunuz orada. Ama sürekli doğaçlama yapmak da bir şeyi kısır döngüye sokuyor. O zaman her şey kurguya dönüyor. O yüzden bu handikaplardan kaçmaya çalıştık. Kolaylaştırıcı olarak, hem arkadaşlarımızdan hem katılımcılardan geri bildirim aldık. Eksik bıraktığımız çok nokta var. Çünkü bir derya deniz içinde o toplumsal cinsiyet normları... Doğduğumuz günden itibaren bize sirayet etmeye başladığı için. Her gün bir şey farkediyoruz. Bizim için en büyük kazanım, tartışırken şunu duymaktı; ‘Evet, bunu şimdi fark ettim, gerçekten öyle’ cümlesi, bizi çok mutlu eden cümlelerden biriydi.  Gündemde bizim için çok nefes alabildiğimiz bir üretim alanı oldu. Dayanışma ortamı da sağladı. 



Atölyeye gelirken beklentileriniz nelerdi? Atölye sonunda bu beklentilerinize ulaştınız mı?
 
Gülnur: (Şehir ve Bölge Planlaması öğrencisi) Atölyeye gelirken yeni şeyler öğreneceğimi biliyordum. Bu konular hakkında pek birbilgim olmadığını ve bir şeyleri farketmem gerektiğini biliyordum. Ve burada bunu yapabileceğim için heyecanlanıyordum. İsteyerek geliyordum, seviyordum atölyeyi. Çünkü dramayla da birlikte bunu yaparken, eğlenerek öğreniyordum.
            
Daha önce herhangi bir drama geçmişiniz var mı? Ve buna benzer bir atölyeye katılmış mıydınız?

 Gülnur: Bu benim için ilkti. O yüzden özel oldu gerçekten. Çok mutluyum katıldığım için.
 
Giray: (Ekonomi bölümü öğrencisi)  İlk başta Furkan hocanın sayesinde bu atölyeyle tanışma fırsatım oldu. Bana çok değişik bir şey farkettirdi. Toplumda sürekli sokakta otobüste ya da mahallede karşılaştığımız ama hiçbir zaman farkında olmadığımız şeyleri farkettirdi ve bir düşünce oluşturdu kafamda. Bu düşünceler sonunda eleştirmeyi ve sorgulamayı öğrettiği için Furkan hocama teşekkürlerimi sunuyorum bir kez daha.
 
Tuğçe:   (Psikoloji bölümü öğrencisi) Atölyenin duyurulduğu bir afiş vardı. Orada 'cinsiyet sadece kadın ya da erkek değildir' yazıyordu. Evet biliyorum kadın ya da erkek değildir ama tam olarak cinsiyet nedir ne değildir bir bilgim yoktu. Sonrasında cinsiyetin ne olduğunu sordum kendime. Ve atölyeye katılmaya karar verdim. Katılırken şöyle düşündüm, tamam bu konuya ilişkin pek bir bilgim yok ve bilmem gereken çok şey var. Atölye sürecinde de bunların farkına vardım. Ama atölyeye katılırken kafamda şu vardı: Bir şeyleri bilmeden mi gitmem gerekiyor yoksa araştırma yaparak mı gitmem gerekiyor. Söz gelimi LGBTİ’nin açılımı nedir? Queer nedir? Ama Dilara ve Furkan hoca sayesinde bunları bilmeden de gittiğim zaman kendimi gayet rahat hissettim. Ve bunları bilerek atölyeden ayrılmak bana kendimi daha iyi hissetttirdi. O yüzden bence çok dolu ve faydalı bir atölye oldu diyebilirim.
 
Cansu: (Şehir ve Bölge Planlama öğrencisi)  Ben de Furkan hoca sayesinde katıldım. Çünkü Furkan hoca tanıtımını yapıyordu. Bir nevi öncülük etti bize. Giderken aklımda şu vardı: 'Muhtemelen kitap okuyacağız, daha çok teori ağırlıklı bir atölye olacak' gibi. Ama gidince sürecin bu şekilde ilerlemediğini gördüm. Annem çok isterdi benim tiyatroyla ilgilenmemi ama ben biraz çekingendim. O yüzden ilk doğaçlamam biraz gergin oldu. Ortama aşina değiliz vb. etkenlerden dolayı. Fakat sonra her hafta insan doğaçlama yapmak istiyor. Hatta bir hafta yapmayınca hepimiz sıkıldık. Hatta şu anda bile özlüyorum. İyi ki katılmışım diyorum ve devam etmesini istiyorum.
 
Cihan:  Atölyenin afişini gördüm. Afişin altında Furkan Palabıyık ismini gördüm ve atölyeye katılmak üzere mailimizi attık. Böylece dahil olduk gruba. Yeterli ve doğru bilgilere ulaştığımıza eminim. Furkan ve Dilara hoca sayesinde sayısız şey öğrendik. Toplumdaki cinsiyeti ve cinsiyetçiliği öğrendik, Nasıl karşısında dururuz, nasıl önlemeliyiz bunlar hakkında fikir sahibi olduk. Bundan dolayı her ikisine de çok teşekkür ediyorum.
 
Onur: (Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik öğrencisi) Gerçekten dünyada bu cinsiyet konusu çok saçma bir konumda ve sürekli kötü şekilde uyarıcılara maruz kalıyoruz. Atölyeye katılan insanların bu durumun farkında olarak geldiklerini ya da farklı görüşlere açık insanlar olduklarını düşündüğüm için atölyeye katıldım. En azından bu şekilde kendimi beslemek istedim. Ve gerçekten atölye süresince hepimiz bir şekilde birbirimizi geliştirdik. Çünkü hiç kimse 'ben cinsiyetçi değilim' diyemez. Bunu farkında olmadan zaman zaman çıkarıyoruz zaten ortaya. Bu şekilde kendimdeki eksikleri ya da fazla olan noktaları fark ederek ilerlemeyi hedefledim. Ayrıca kendimde çok büyük bir beklenti oluşturmadım. Türkiye’de gerçekten bu konu kısır bir döngü içerisinde. Bunu aşmak için yüz adım atmak gerekiyorsa bir adım bile attığınız zaman insanın içi yeşilleniyor gerçekten. Bu yüzden en azından kendimde bir şeyleri değiştirme amacıyla katıldım atölyeye ve bunu da gerçekleştirince beklentim karşılanmış oldu.


 
Atölye sürecinde aklınıza gelen bir fikir oldu mu? Yeni atölye, yeni etkinlik fikirleri geldi mi? Neler eklenebilirdi? Yetersiz gördüğünüz noktalar nelerdi?
 
Giray: Benim açımdan yoktu. Bazı haftalar çok eğlendim bazı haftalar çok sıkıldım bazı haftalar çok güldüm. Bazı haftalar aklımda çok soru işaretiyle çıktım. Yetersiz gördüğüm bir nokta yoktu. Kendi içimizde çok ürettik ve düşündük bunun üzerine tartıştık. Mesela bir bitirme etkinliği yapmayı düşünüyorduk maalesef yapamadık ama onda da dramayı kullanarak bizi izleyen kitlelere ve okula bir farkındalık oluşturmayı hedeflemiştik. Ve bunu ilerleyen süreçte yapabileceğimizi düşünüyoruz. Bizim öğrendiğimiz şekilde dramayla, insanlara dramayı sevdirerek aynı şekilde benzer bir atölye yapmayı düşünüyoruz.
 
Onur: Ben Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik okuyorum ve bu çok alanımla alakalı bir şey. Çünkü sosyal becerilerimi de geliştirmem gerekiyor. Günümüz okullarının amacı akademik başarı olmasına rağmen okulların amacı hem akademik hem de sosyal becerilerin gelişmesini desteklemektir. İlerleyen dönemlerde bunu bir öğrenci grubuna uygulamak çok ters tepki alabilir. Çünkü bu konuya karşı önyargılarımız var . Fakat yine de burada doğaçlamalarla, ısınma etkinlikleriyle her şeyiyle bir şeylerin ucuna dokunduğunu fark ettim.
 
Tuğçe: Benim için eksik olan tek şey süreydi. Süre yetmedi. Bizim daha bir sürü planımız vardı. Meslek üzerindeki cinsiyetçilik, mesleğin cinsiyetleri, renklerin cinsiyetleri bunları da görmeyi çok istiyorduk. Ama hocalarımızın dediği gibi bu konu bir derya ve buna girdiğimiz zaman çıkamıyoruz. Herkes yeni bir fikir belirtiyor, tartışmalar alevleniyor.  Biz kendimizde bir şeyleri farkediyoruz ‘Evet bunu düşünmem doğru değil aslında’ gibi. O yüzden belki de tek eksiğimiz sürenin az olmasıydı. Onun dışında benim atölyede gereksiz gördüğüm en ufak yer bile olmadı. Mesela Medya haftası. O hafta drama yapmadık fakat bence o hafta daha verimli geçti. Çünkü gerçekten tartıştık, konuşarak farkındalığımızı arttırdık.
 
Dilara bu noktada; atölyenin katılımcı odaklı, katılımcıların şekillendirdiği bir atölye olduğunu, bu nedenle de belirli bir program üzerinden gidilen kemikleşmiş bir izleklerinin olmadığını belirtiyor. Dolayısıyla atölyenin planlanma sürecinde konuşulması planlanan bazı şeylerin konuşulmadığını fakat hiç beklenmeyen konuların da konuşulduğunu söylüyor. Daha çok içlerindeki zenginliğin kendilerini yönlendirdiğini dile getiren Dilara, bunun dezavantajının hep bir şeylerin eksik kalması olarak yorumlarken aynı zamanda bir şeylerin de tamamlandığına dikkat çekiyor.
 
Aklınızda atölyeye dair kalan en çarpıcı şey neydi?
 
Tuğçe: Bu soruyu sorduğunuz ilk anda aklıma Dilara hocanın bize izlettiği ve kendisinin de oynadığı transfobinin çarpıcı şekilde işlendiği kısa film geldi. Evet eğleniyoruz, öğreniyoruz vs. ama ben o hafta gerçekten çok duygulandım. Şu an bile sesim titriyor.
 
Cihan: İlk hafta geldi benim aklıma direkt. Furkan hoca, mekanda karışık yürüyün ve ben elimi vurduğumda karşılaştığınız ilk kişiye dik dik bakacaksınız, tepki vermeyeceksiniz yönergesini verdi. Sonra karşılaştığınız ilk kişiye güleceksiniz, daha sonrasında da karşılaştığınız kişinin burnuna dokunacaksınız yönergelerini verdi. İlk gün tanıştığım bir insanın burnuna dokunmak gibi bir şeyi deneyimlemek bana çok ilginç geldi. Tabi sonrasında bunların neden yapıldığı ile ilgili üzerine düşündüğümde, ekip dinamiğinin oluşturulmasına yönelik şeyler olduğunu anladım.
 
Giray: Bir doğaçlama esnasında yere tükürdüğüm an aklıma geldi. Onu neden yaptığımı bilmiyordum o an. Hatta bu durumun üstüne baya tartışmıştık. Ya da mesela diğer bir doğaçlamada bir otobüs durağı sahnesi vardı. Bir kadının evine dönerken otobüs durağında taciz edilmesine yönelik bir doğaçlamaydı. Bu bana o kadar tanıdık geldi ki hiç yadırgamadım. Her zaman toplumda karşılaştığımız bir davranış gibi hissettim ve bunu bana hissettirmesi bile kendimi kötü hissetmemde yeterli oldu. Ve bu doğaçlama tacize maruz kalan bir kadının o anda neler hissettiğini anlamam açısından çok faydalı olmuştu.
 
Tuğçe:  Bir doğaçlamada ben anne rolündeydim. Oğlum gelip bana kendisini artık kadın gibi hissettiğini söyleyecekti. Doğaçlamanın yapılandırmasına göre benim oğluma ‘Olsun sen her şeye rağmen bizim oğlumuzsun’ gibi şeyler söylemem gerekiyordu. Fakat doğaçlama sırasında bunu diyemedim, durumu kabullenemedim. Gerçekten etkilendim. Benim bu cümleyi söylemem gerekiyordu. Çünkü ben söyledikten sonra babanın da benim söylediğim cümleye yakın bir şey söylemesi gerekiyor. Fakat çıkmadı o söz ağzımdan. Sonrasında baba rolündeki katılımcı söyledi cümlesini ardından ben söyleyebildim. O sırada aklımdan neden söyleyemediğim, gerçekten böyle bir şey yaşasam ne yapardım gibi şeyler geçiyordu. 
 
 Atölyeye katılmaya ilişkin çekinceleriniz var mıydı? Varsa bunlardan bahseder misiniz?
 
 
Gülnur:  Afişi ilk gördüğümde katılmam gerektiğini düşündüm. Fakat sonrasında konuya dair bilgimin olmadığını ve grupta dışlanabileceğimi düşündüm. Fakat sonrasında Dilara ve Furkan hoca sayesinde bu çekincelerimin hiç birisiyle karşılaşmadım.
 
 
Giray: İlk hafta günlük hayatta kullandığım kelimeleri burada kullanırsam ne gibi bir tepkiyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Fakat ilk hafta yaptığımız serbest çağrışım çalışmasında günlük hayatta kullandığımız ibne, top, kaşar vs. sözcüklerin aslında ne kadar farklı anlamlara geldiğini kavradım. Aynı zamanda ben de atölyenin ilk zamanlarında 'konuya dair fikrimi belirtsem mi, konu hakkındaki bilgim yeterli seviyede mi' gibi çekincelerim vardı. Fakat bunu ilerleyen haftalarda grup dinamiği sayesinde aştım. Bir bakıma çekincem benim kazanımım halini aldı.
 
Onur:  Şimdi cinsiyetçi bir söylemle başlayacağım cümleye fakat sonra kendimi düzelteceğim. ‘İnşallah çok fazla erkek olmaz’ dedim. Erkek deyince insanın aklına böyle kaba saba, çok maço insanlar geliyor. Düşüncesi keskin olan insanlar… Ama atölye süresince erkek kavramını hem benim hem de toplumun oluşturduğunu, buna karşı bir önyargım olduğunu fark ettim. Çekincem aslında benim cinsiyetçi yaklaşımımla benim neden olarak gördüğüm kitleymiş. Çekincelerim sonrasında olumlanmaya başladı. Çünkü evet katılımcılar arasında erkek sayısı çok fazla değildi ama yine de fazla bir sayıydı benim açımdan. Bu kadar çok erkeğin olması ve hepimizin bu tarz bir şeyi birlikte yapıyor olması, kendimizde bir şeyleri değiştirebilmemiz, çekincemi olumlu bir yöne çevirdi.
 
Tuğçe: Atölye başlamadan önce bir arkadaşım ‘neden katılıyorsun, bence çok saçma bir etkinlik bu’ gibi şeyler söylüyordu. Fakat haftalar ilerledikçe bir baktım atölye yaptığımız mekanın çevresinde möeraklı gözlerle bizi izlemeye çalışyıordu. Sonrasında karşılaştığımızda bana ‘Çok eğleniyordunuz, İçerdeki görüntü insanı katılmaya teşvik ediyor gerçekten’ gibi şeyler söyleyerek kendisinin de bir hafta atölyeye katılıp katılamayacağını sordu.
 
Burada söze giren Dilara şunları ekliyor. “Bizim atölyemize misafir olarak gelen herkes katılımcıdır. Yani bizde misafir yok, katılımcı var. Bu aslında bizim atölyemizin ilkelerinden de bir tanesi. ‘Gelen herkes etkinliklere katılmak zorundadır.’ Çünkü zaten günlük hayatta yeterince o izlenme hissini yaşıyoruz ve bu bizi yeterince geren bir durum. Rahatlamak için geldiğimiz atölyede de bunu yaşamak istemediğimiz için böyle bir karara vardık. ” Dilara sözlerine şöyle devam ediyor: “En önemli şey de grubun bir eleştiri mekanizması kurmuş olması. Çünkü bu yargılama değil, bu bizim korktuğumuz ve asla yapmak istemediğimiz bir şey, bir eleştiri mekanizmasıydı. Örneğin 'sen bu kelimeyi neden kullandın, bunu söylerken ne düşündün, bence bunu bu şekilde ifade etmek doğru değil' gibi. Dolayısıyla eleştiri mekanizmasını iyi kurmuş bir ekip olduğu için bir aykırılıkla karşılaşsaydı onu da yine o 'zarif' eleştiri mekanizmasıyla bir şekilde tolere edecekti.”            


 
‘Farkındalığım atölyede yaptığımız şu etkinlikle daha da arttı’ dediğiniz bir durum oldu mu? Buna ilişkin verebileceğiniz özel bir örnek var mı?
 
Giray: Benim fazla bilgi sahibi olmadığım ve toplum tarafından çok kötü bir hastalık olarak aksettirilen bir konu vardı. HIV ile yaşayan insanlar…  Atölyede değindiğimiz bu konu, HIV ile yaşamak zorunda olan insanların homofobik insanlar tarafından maruz kaldıkları şiddeti çok daha iyi anlamamı sağladı. Bu yakın çevremizde nadir karşılaştığımız bir olay ve bu yüzden o bireylerin ne zorluklar yaşadığını hissetmek kendimi sorgulamamı sağladı.
 
Cansu:
Atölyenin ilk haftalarında trans bireylere travesti diyen bir insandım. Dolayısıyla trans bireylere daha farklı bir gözle bakıyordum. Çünkü yetiştiğim toplumda bu tarz insanlar dışlanıyor genellikle. Ve bana bu tarz insanların kötü, art niyetli olduğu, onlarla konuşulmaması gerektiği, insanlara zarar vereceği, şiddet uygulayacağı söyleniyordu hep. Fakat atölyeden sonra durumun tam tersi olduğunu gördüm. Onların pencerelerinden bakmayı da öğrendim. Bu insanların diğer insanlar tarafından dışlanıp nasıl bir hayat yaşadıklarını, onların aslında şiddet gören tarafta olduklarını, geç vakitlerde dışarı çıktıklarında insanların onlara ne gözle baktıklarını, sabahları bazı zamanlar dışarı çıkamadıklarını, oturdukları semtlerin belirli olması gerektiğini, örneğin aile apartmanlarında oturamamaları, öğrendim. Ama bunlar bana çok yanlış geliyor. Çünkü her insan kendi hayatını yaşıyor ve sana bir zararı olmadığı sürece sen o insana bir şey söyleme hakkına sahip değilsin.  Atölyenin öncesi ve sonrasındaki beni karşılaştırdığımda artık her kelimemi özenle seçmeye dikkat ediyorum. Örneğin; bir iş hakkında ‘adam gibi yap’ tabiri yerine ‘insan gibi yap’ demeyi tercih ediyorum. Birçok konuda hayata bakış açım bu atölye ile birlikte değişti, diyebilirim.

Onur: Transfobi deyince insanların aklına ilk gelen şeylerden birisi: şiddet. Trans bireylerin şiddete meyilli olduğunu düşünürüz. Yaptığımız canlandırmalarda da, örneğin trans bir birey canlandırmam isteniyor benden, aklıma çok çeşitli insan tipi geliyor. Fakat hadi ütopik olsun şöyle bir karakter yaratıyım, cinsiyetçi olmasın dediğim karakterin içinde bile kendi önyargılarımın olduğunu ve yargılarımı o karaktere yansıttığımı fark ettim. Özellikle trans bireylerin şiddete meyilli olduklarını düşünürken, şiddete meyilli olan taraf tam tersi bizleriz. Canlandırmayı anlatacak olursam; gecenin geç bir saatinde bir kadın otobüs bekliyor ve bir adam gelip onu taciz ediyor. Daha sonra iki trans birey olarak biz arkadaşımla o durağa geliyoruz. Erkek trans bireylerin biyolojik kadın olduklarını sanıp onlara yöneliyor. Daha sonra onların trans birey olduklarını fark edip diğer kadına yöneliyor. Erkek kadını taciz etmeye başlıyor. Erkeğin tacize devam ettiğini gören trans bireyler erkeğe şiddet göstermeye başlıyorlar. Burada şöyle bir şey fark ettim: Trans kadınlar şiddete meyillidir ve bunu yapar önyargısıyla hareket etmiştik.  Peruğunu çıkarması, topuklu ayakkabısını çıkarıp eline alması, ben senden daha erkeğim gibi söylemlerin olması zaten önyargılarımızın ne kadar yoğun olduğunu açığa vuran şeyler aslında. Ama bir yandan da şöyle bir şey var zaten biz bu önyargılarımızı ortaya çıkararak bir şeylerin farkına varıyoruz. Fakat bizim hatamız, biz bir erkek bir kadını taciz eder gözüyle bakıyoruz ve önyargıyla yaklaşıyoruz. Aynı şekilde trans bireylerin şiddete meyilli oldukları ve ayrımcılığa maruz kaldığı önyargısına sahip olduğumuz gibi bir kadın da tacize maruz kaldığında sesini çıkaramaz çünkü acizdir, önyargısına sahibiz hepimiz.
 
 Giray:  Dilara hoca sayesinde öğrendiğimiz ‘zamana göre sokağın kimliğinin değiştiği’ durumu aslında o kadar içinde olup o kadar fark etmediğimiz bir şeymiş ki… Bence dikkat çekilmesi gereken önemli konulardan birisi.
 
Dilara: ‘Zamana göre sokağın kimliğinin değiştiği’ durumunu biz de başka hocalarımızdan öğrendik. Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Lisansüstü Eğimi sırasında hocalarımızdan öğrendiğimiz bir şey bu. Ben mekanla kurulan ilişkiyi Funda hocadan öğrendim. Ve o da KHK ile ihraç edilen akademisyenler arasında. Ben o hocalarımla gurur duyuyorum. Bizim böyle insanlarla buluşmamıza vesile oldukları için onlara teşekkür ediyorum.
 
 
Gülnur:  Atölye boyunca en etkili olan yöntem doğaçlamalardı bana göre. Hocalarımız bize bir çatışma durumu veriyorlardı. Biz onu yapılandırarak sahnede doğaçlama yapıyorduk. Sonrasında da doğaçlamaya ilişkin değerlendirmeler yapıyorduk. Bu değerlendirmeler beni aydınlatan noktalardan birisiydi. Neden bu karakteri seçtin ya da neden bu karakteri böyle oynadın gibi sorular sorulabiliyordu değerlendirme esnasında. Genel olarak doğaçlamanın dahil olduğu kısımlar benim farkındalığımı daha çok arttırdı.
 
Tuğçe: Benim en çok farkındalığımı arttıran şey mekan ve cinsiyet atölyesiydi. Sokaklarda gözümüze takılan şeylerin fotoğrafını çekip atölyeye getirmiştik ve daha sonra bu görseller üzerine tartışmıştık. Gün içerisinde beni yönlendiren şeyler olduğunu benim hayatımı yönlendirmediğimi farkettim. Örneğin; geceleri insanların yoğun olduğu yerlerden yürümem ya da eteğimi aşağı doğru çekiştirerek yürümek zorunda kalmam gibi. Ben bunları benim tercih ettiğimi sanıyordum. Atölyeden sonra bunların bana tercih ‘ettirildiğini’ öğrendim. Ayrıca transfobiye dair gerçekleştirilen atölyede farkındalığım arttı. Çünkü ben trans bireylerden gerçekten korkuyordum. Bana sürekli hırçın ve saldırgan insanlar olarak geliyordu. Fakat şimdi neden öyle insanlar olduklarını anladım. HIV ile yaşayan insanlara ilişkin etkinliklerde de gerçekten konuya dair hiçbir bilgimin olmadığını farkettim. Çünkü o insanlarla el sıkışmaya dahi çekiniyoruz.



 
Furkan transfobiye dair yapacakları etkinliği, yaratıcı drama lideri bir arkadaşlarının yapacağı HIV ile yaşayan bireylere ilişkin etkinliğine denk getirmek için daha da öne aldıklarını söylerken çarpıcı bir deneyimini bizimle paylaşıyor:
“Yaratıcı drama liderinin yapmak istediği etkinliğin afişini asansöre astık ve iki gün sonra afişin üzerinde ‘toplar’ yazılı bir kağıtla karşılaştık. Bu gibi durumlara maalesef her an her yerde herkes maruz kalabiliyor.”


Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Furkan:
Ben bugün burada olup değerli düşüncelerini bizimle paylaşamayan fakat  atölyeye katılarak etkinliğimizi, fikirleri ve emekleriyle zenginleştiren katılımcılarımız; Ata Can, Ayyüce, Emre, Zeynep, Bora, Deniz, Betül, Özge, Selin, Yunus Emre, İlayda ve İpek'e teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Çünkü oluşturduğumuz bu atölye ancak katılımcılar sayesinde amacına ulaşabilirdi. Onların katılımı olmadan bizim tüm bu farkındalık oluşturma çabalarımız boşuna olacaktı. 



TURKTIME / Barış Dülger
 

YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.

Bu haber henüz yorumlanmamış...

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
70. Cannes Film Festivali bugün başlıyor
70'inci Cannes Film Festivali geniş güvenlik önlemleri altında bugün başlıyor.
Yara izlerinden sanata...
Vücudunuzda yara izi varsa üzülmeyin. Artık öyle güzel dövmeler yapılıyor ...
'Tehciri ele alış biçimi tartışma çıkarabilir'
Osmanlı Subayı filmi bu cuma gösterime giriyor. Hollywood gözünden Osmanlı'nın ...
 
BAFTA 2017'ye cinsiyet eleştirisi damgasını vurdu
İngiliz Akademisi Film Ödülleri BAFTA'nın 2017 yılı için televizyon ödül ...
Sait Faik Hikaye Armağanı sahibini buldu
63. Sait Faik Hikâye Armağanı’nın sahibi 'En Eski Yüz' kitabıyla birlikte Pelin Buzluk oldu.
Adana, Rock müziğe doydu
Adana'da ilk kez gerçekleştirilen ve Türk rock müziğinin önde gelen isimlerini ...
 
İşte bu haftanın kitapları
Bu hafta birbirinden farklı türde yayınlanan kitaplar siz okuyucularını bekliyor
İşte Eurovision'u kazanan şarkı
Kiev'de düzenlenen Eurovision şarkı yarışmasını Portekiz adına yarışan ...
130 film arasından dereceye girdiler
Jüri heyetinde Ediz Hun, Engin Altan Düzyatan, Esra Bilgiç, Hasan Kaçan'ın ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
Gençlerbirliği
Netanyahu
Joachim Löw
TV8
konuk oyuncu
Alba Berlin
Binyamin Netanyahu
Arabistan
ösym sonuç