E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

PROF. İNSEL’DEN CHP’YE ÇAĞRI: ANAYASA MAHKEMESİ'NE DEĞİL MECLİS'E BAŞVURSUN! 

Prof. Dr. Ahmet İnsel, Cumhurbaşkanı Gül'ün onayladığı yasayı Anayasa Mahkemesi'ne götürmeye hazırlanan ve kendine sosyal demokrat parti diyen CHP'yi mahkeme yerine Anayasa'nın 145. maddesinin değiştirilmesi için Meclis'e davet ediyor.

12.07.2009 - 04:07
PROF. İNSEL’DEN CHP’YE ÇAĞRI: ANAYASA MAHKEMESİ NE DEĞİL MECLİS E BAŞVURSUN!

Türkiye insanı yoran bir ülke. Gündem o kadar hızlı biçimde değişiyor ki, bazen takip etmek güçleşiyor. Tartışma konuları sürekli değişiyor ama çözülmüyor. Kürt sorunu, laiklik, Alevilik, Başörtüsü, asker-sivil ilişkileri. Asker-sivil ilişkilerinin demokratikleş-mesi yönünde önemli bir değişiklik yapıldı. Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan yasa, yeni bir dönemi başlattı mı? Yasa iptal edilebilir mi? Türkiye'de askeri vesayet mi var yoksa milli güvenlik kaygısıüzerinden yaratılan iktidar mı? Bu soruları, Türkiye'de güvenlik sektörünün demokratik gözetimini izlemeyi amaçlayan Almanak çalışmasının editörlerinden Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet İnsel ile konuştuk.

 

 

Cumhurbaşkanı'nın onayladığı yasadan başlayalım. Ne değişti bu yasa ile?

 

Bu yasa değişikliği iki farklı sorunu gündeme getirdi. Birincisi, sivillerin savaş durumu haricinde askeri mahkemelerde yargılanmasına son verdi. Örneğin bir siville bir asker birlikte suç işlediklerinde mesela ihaleye fesat karıştırdıklarında, düzenleme öncesi sivilin askeri mahkemede yargılanma ihtimali vardı. Ya da askerliği eleştirenler, halkı askerlikten soğutmak suçu denilen suçu işlediğinizde askeri mahkemede yargılanıyordunuz. İşte yasa ile bu durum sona erdi. Ki bu konuda Genelkurmay'ın ve Milli Savunma Bakanlığı'nın itirazı yok.

Bu düzenleme ile yapılan ikinci bir değişiklik var. Bu da asker kişilerin bazı suçlarda sivil mahkemelerde yargılanmasın izin veren değişiklik. Bazı suçlar neler? Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 250. maddesinde düzenlenen suçlar. Anayasa'yı ihlal, hükümete karşı suçlar, Meclis'e karşı suçlar, silahlı çete oluşturmak, uyuşturucu kaçakçılığı için çete oluşturmak gibi suçlar. Bu suçların askerler tarafında askeri mahalde de işlense savcılığın ve ağır ceza mahkemesinin devreye girmesine izin veren bir değişiklik. Şimdi şunu iyi tanımlamakta yarar var. Türkiye'de askeri kişilerin, işledikleri askeri suçlarla ilgili askeri mahkemelerin yetkisi kaldırılmıyor. Askeri mahkemeler, askerlerin askeri suçlarla yargılanmaları konusunda hâlâ yet-kililer. Burada sorun 'askeri suç'un daha açık biçimde tanımlanması.

 

Yargıda iki başlılık dediğimiz durum nedir peki? Askeri yargı içinde üst yargının var olmasıdır. Ki yargıda iki başlılık dediğimiz durumdur. Yani yargıda çift başlılık dediğimiz şey, askeri mahkemelerin varlığından kaynaklanmıyor. Askeri temyiz mahkemelerinin varlığından kaynaklanmaktadır. Bu dünyada örneği olmayan bir şey. Özellikle Yüksek Askeri İdare Mahkemesi denilen kurumun dünyada eşinin olduğunun sanmıyorum.

 

DÜZENLEME DARBECİLERİ CAYDIRACAKTIR Ergenekon davası kapsamında sivil mahkeme-lerde yargılanan muvazzaf subaylar var. Üstelik bu kanun çıkmadan önce… Evet, yargılanıyorlar. Ve bunda sorun yok. Ama bu kanun, ilerde olabilecek başka girişimleri caydırmak açısından önemli. Yani asker kişilerin karargâhta “darbe girişimi” vs. yapmaları daha zor artık. Bu değişikliğe eklenen “yürütülen davalarda da bu ceza mahkemeleri yetkilidir” düzenlemesi ile Ergenekon davasında yargılanan subayların ceza alması durumunda, Yargıtay'a gittiğinde, Şemdinli davası örneğinde olduğu gibi usul yönünden kararı bozmasını engellemeyi amaçladığını düşünüyorum.

 

 

Bu aşamadan sonra beklentiniz ne? Yasa Anayasa Mahkemesi'ne giderse iptal edilebilir ama edilmeyebilir de. Özellikle Anayasa'nın 145. maddesi konuyu tartışmalı hale getiriyor. Ama ben isterdim ki, kendine sosyal demokrat, sol diyen CHP, Anayasa Mahkemesi'ne gitmek yerine (eğer gidecekse), Anayasa'nın 145. maddesinin değişti-rilmesi için yasa teklifi verse daha olumlu bir adım atmış olur. Bu en azından iptal riskini sıfıra indirir. Darbeciler yargılansın diyen bir partiden bunu beklemek hakkımız sanıyorum.

 

ASKER-SİVİL İLİŞKİLERİ DEMOKRATİKLEŞME YOLUNDA Önemli bir çalışmaya imza attınız Almanak'la. Ve gündemle de üst üste geldi. Bu Almanak'ın amacını nasıl tanımlarsınız? Burada iki amaç var. İlki, toplumun siyasal ve sivil aktörlerinin, güvenlik sektörü aktörleri hakkında bilgi sahibi olmaları. İkincisi ise güvenlik sektörü aktörlerinin konumları, onlarla ilgili gelişmeleri izlemedir. Zaten Almanak'ın adındaki “demokratik gözetim” bir izleme faaliyetidir.

 

 

2009'a kadar olan sürede kıyaslama yapmak mümkün mü? İyileşme mi var, geriye gidiş mi var? Güvenlik alanında baktığımızda bir iyileşmeden söz edemiyoruz. 2006'da Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nda yapılan bir değişiklik ile polisin silah kullanma yetkisi genişletildi. CMUK'taki kimi koruyucu haklar kısıtlandı. Güvenlik Bilgi Toplama (GBT) dediğimiz uygulama yaygınlaştı. Bunun yanında işkencede genel bir azalma var. Bu olumlu bir gelişme.

 

Sivil-asker ilişkisinde durum… 2003 yılında kabul edilen 7. Uyum Paketi'ndeki düzenlemeler ile olumlu adımlar atıldı. MGK'nın sivilleşmesi, hükümet üzerindeki etkisinin azalması sivil-asker ilişkilerinde sivil iktidarın daha ön plana çıkmasına yol açtı. Ama bu yeterli değil. Bazı alanlar var ki, burada hâlâ asker hakim. Mesela dış politika alanında. Kıbrıs meselesinde, Ermenistan'la ilişkilerde, azalmakla birlikte Yunanistan ile olan ilişkilerde asker esas karar verici. Yine iç politikada, Kürt sorununda ciddi bir ağırlığı var askerin. Daha önemlisi şu, Genelkurmak Karargâhı'nın gölge kabine gibi çalıştığını görüyoruz. Bazı bakanlıklar için eylem planları ve öneri hazırladıklarını biliyoruz. Bu, askerin kendisini siyasal alanda da önemli bir aktör olarak görmeye devam ettiği göstermektedir.

 

 

 

En hızlı onaylanan bütçe Milli Savunma bütçesi

 

Güvenlik sektörü denince insanların aklına askerler ve TSK geliyor. Bu çalışma askerle mi sınırlı? Değil. Ve bunu özellikle vurgulamak istiyoruz. Çalışma, TSK ile sınırlı değil. TSK ilgili makaleler çalışmanın küçük bir bölümünü oluşturmaktadır.

 

Başka hangi konular var? Emniyet ile ilgili çalışma var. Türkiye'de giderek daha fazla önemli hale gelen özel güvenlik konusu var. Koruculuk sistemi var. Kısaca bu çalışmada güvenlik sektörünün aktörlerinin sınırlarını belirleyen kurumları da inceliyoruz.

 

TSK'DAN TEPKİ BEKLEMİYORUZ İlk Almanak dönemin Genelkurmay Başkanı tarafından sert biçimde eleştirildi. Çalışmaya katkıda bulunan bazı akademisyenler hakkında soruşturma başlatıldı. Önce o dönemde verilen bu tepkiyi nasıl yorumlamalıyız? Ve bu Almanak için tepki bekliyor musunuz? Öncelikle bu Almanak için böyle bir tepki beklemiyorum. İlk Almanak'a verilen sert tepkiyi de ilk olan bir şeye duyulan şüphe olarak okuyorum. Hazırladığımız Almanak okunduğunda görülecektir ki, bu çalışma herhangi bir kurumu hedef almıyor. Biz, güvenlik kurumlarının faaliyetlerini, sivil kurumlarla olan ilişkilerini analiz etmeye çalışıyoruz. Olumlu gelişmelere de, olumsuz olan durumlara da bir tespit olarak bu çalışmada yer verdik.

 

 

TEMEL SORUN MİLLİ GÜVENLİK KAYGISI Almanak'ta ortaya çıkan temel sorun nedir? Bu çalışmada bana en çarpıcı gelen Türkiye'de milli güvenlik kavramından hareketle toplumu bütünüyle kuşatan, sadece kanunlar değil, kararname, yönetmelik, toplumsal idari alanın kılcal damarlarına kadar sızmış olan bir ulusal/milli güvenlik kaygısını görmek oldu. Öyle ki bunu RTÜK Yasası'nda, Bankacılık Düzenleme Kurulu'nda, Rekabet Kurulu'nda, Enerji Piyasası Kurulu'nda, eğitim kurumları -başta YÖK olmak üzre- içinde görmek mümkün. Yaptığımız mevzuat taramasının mutlaka eksiklikleri vardır ama; bu taramada ortaya çıkan bu milli güvenlik kaygısı galiba Almanak'ın en çarpıcı sonucu. Bu adeta çelik ağ gibi. Bu toplumun hareket alanının büyük ölçüde belirliyor. Türkiye'de milli güvenlik diyince akan sular durur. Milli güvenlik bu haliyle bir iktidar aracıdır. Üstelik bu sadece TSK tarafından değil, sivil güvenlik güçleri de benzer söylemden yararlanmaktadır. Güvenlik kurumlarının milli güvenlik kavramı üzerinden kendilerine iktidar alanı yaratmaları onları toplumdan uzaklaştırıp, toplumsal denetimden de kaçmalarına yol açıyor. Tehlikeli olan da budur. Ama hem söyleyelim ki bu sadece Türkiye'ye özgü değildir bu.

 

 

Galiba tam bu noktada demokratik denetim ve gözetim kavramı devreye giriyor… Aynen öyle. İşte sorun da yaratılan bu iktidar alanın toplumsal denetime tabi tutulmasıdır. Güvenlik sektöründeki kurumların aldıkları kararlar doğru mu, yerinde mi, yapılan harcama gerekli mi vs. sorularına cevap aramak. Ancak kabul edelim ki, güvenlik kurumları bu tr toplumsal denetimden pek hoşlanmazlar. TSK'da, sivil emniyet güçleri de, özel güvenlik sektörü de bu tür denetimden hoşlanmıyorlar. Bu direnç belki bütünüyle ortadan kaldırmak mümkün olmayacak ama azaltılması konusunda siyasi partilere, milletvekillerine, medyaya, sendikalar, STK'lara, üniversiteler önemli görevler düşmektedir.

 

Milli güvenlik denilince aklımıza Milli Savunma Bakanlığı geliyor. Bu bakanlığın bütçesi gerek komisyonda gerek Meclis'te yeterince denetlenebiliyor mu? Maalesef buna olumlu cevap vermek mümkün değil. Aslında burada sorun galiba milletvekillerini bu komisyonla ilgili olmamalarından kaynaklanıyor. Çok sorgulamıyorlar. Özelikle Milli Savunma Komisyonu bir konsensus komisyonu gibidir. Buraya gelen bütçe neredeyse tartışmasız 10-15 dakika gibi kısa sürede geldiği gibi komisyonda onaylanıyor. Genel kurulda da farklı manzara olmuyor. Bütçe hemen onaylanıyor çoğunlukla. Genelikle en hızlı oylanan bakanlık bütçesidir Milli Savunma Bakanlığı bütçesi.

 

Neden böyle? Ben burada bir içselleştirme seziyorum. Galiba şöyle düşünüyorlar; Bu bütçe, TSK tarafından hazırlanmıştır, bizim çok fazla sözümüz olamaz bunun üzerine diye düşünüyor olabilirler. Bu konuda milletvekilleri kendilerini yetkili görmüyorlar sanırım.

 

 

 

Bütün kurumlar denetime direniyor

 

Türkiye'de güvenlik sektöründe çok az konuşulan bir kurum da özel güvenlik şirketleridir. Türkiye'de durum nedir? Polis sayısına yakın bir büyüklükten bahsediyoruz özel güvenlikten bahsederken. Fakat şu da var bu sayının çoğunluğunu oluşturanlar devlet kökenli personel (emekli polis, emekli subay, astsubay). Bu açıdan özel güvenlik ne kadar özel, ne kadar devlet dışı soruları ortada. Devletle özel arasında yer alan bir gri alan söz konusu. Burada da denetim konusunda bir direniş görüyoruz. Bunların denetlenmesi İçişleri Bakanlığı tarafından yapılıyor. Yalnız burada şunu söyleyelim. Özel güvenlikte de, emniyette de, TSK'da da sürekli bir iç denetimden bahsediliyor ve bunun yapıldığı ısrarla vurgulanıyor. Ama bu yeterli değil.

 

Peki ne tür bir denetimden bahsediyoruz? İki türlü denetim yapılmaktadır. İlki hukuki uygunluk denetimidir. Yani harcamalar hukuki prosedürlere uygun yapılıp, yapılmadığını denetler. İkincisi ise yerindelik denetimidir. Yani bu harcamalar amacına uygun harcamalar mıdır? Bunu denetler. Ki esas olan budur. Bütçe amaca uygun mu harcanmıştır, harcama kalemleri ihtiyaç mıdır vs. Yani amaç nedir ve kaynak bu amaca göre kullanılmış mıdır? Bu sormak aynı zamanda bizim vatandaşlık görevimizdir.

 

Polis teşkilatında durum… Polis giderek bir alt kültür oluşturuyor ve bu alt kültür giderek toplumdan kopu-yor. Türkiye'de polis toplumun güvendiği bir kurum değil. Şüpheyle yaklaşılıyor. Hem hak ihlalleri açısından hem yolsuzluk açısından şüpheyle bakılan bir kurum. Suçla ve suçluyla bu kadar yakın olan bir kurumun iç denetimin çok sert kuralları olmak zorunda. Bu yüzden polis denetimi mutlaka sivillere açılmalıdır. Ama Türkiye'de polis ne yazık ki, diğer kurumlarda olduğu gibi dışarıdan denetimi, bir müdahale olarak algılıyor ve kendini içe kapatıyor ve cemaatleşiyor.

 

Bu tespiti güvenlik kurumları için genelleştirmek mümkün mü? Güvenlik alanındaki bütün kurumlar giderek kendi özerk alanlarını oluşturuyor ve bu alana dışarıdan müdahaleyi istemiyor.

Herkes sahip olduğu iktidarı korumak derdinde… Aynen. Bu çalışmada gördük ki, kimse sahip olduğu iktidarı devretmek istemiyor. Buna direniyor. Bu doğal kurumsal bir direniş refleksi.

 

 

 

Almanak denetimin el kitabıdır

 

Bu Almanak kime yarayacak, kim nasıl kullanmalı bunu? Bu önemli bir konu. Almanak'ı daha etkili kılacak olan bazı kurumların bu çalışmayı sahiplenmesi ve buradaki bilgileri kamusallaştırmasıdır.

 

Hangi kurumlar? Öncelikle milletvekilleridir. Çünkü, demokratik gözetim mekanizmasının esas merkezi Meclis'tir. Buradaki komisyonlardır, çalışma gruplarıdır, bütçe komisyonlarıdır. Milletvekillerinin burada aktif rol alması ve önlerine gelen tasarı, kanun, bütçe her ne ise bunlar üzerine daha eleştirel bakması demokratik gözetimin başlangıç noktasıdır. İkincisi medyadır. Çünkü medyanın, hem milletvekillerine hem topluma yardım edici bir fonksiyonu vardır. Bilgi aktarmak, izlemek ve bunları raporlamak. Üçüncü olarak, bu konuda çalışan STK'lar ve sendikalardır. Bu kurumlar da tıpkı gazeteciler gibi bir tür denetim işlevini yerine getirebilir. Son olarak da üniversitelerdir. Bu bilgilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması açısından üniversiteler önemlidir. Bu dört kurum, Almanak'ı etkili kullanabilirse, bu çalışma amacına ulaşmış olur.(yenişafak)

 

YORUMLAR
Toplam 6 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.
İRONİK 7 Temmuz 2009 Salı 12:58

Sağ, olaylarla BBP'nin bir ilgisinin bulunmadığını belirterek, "Aksini söylersek iftira etmiş oluruz." dedi. AFERİN SAĞ'a.. BEN DE BU ADAMIN SOYADI NİYE 'SAĞ' DİYE DÜŞÜNÜRDÜM HEP!

Yorumu oyla      18      10  
İsmail OCAK 7 Temmuz 2009 Salı 12:55

Dikkat edin günlerden Cuma idi. Çorum Olayları ve bizzat yaşadığım Malatya'daki üniversite olayları da Cuma günleri olmuştur. Sivas Olaylarından sonra; zamanın garnizon komutanı tuğgeneral Ahmet Yücetürk görevinden alındı. Olaylara müdahalede güya yetersiz kalındı.Asker yoktu ki, müdahale edilsin.Otele benzin-gaz dökenlere de, yan binadaki BBPliler engel olmaya çalışmıştır.Lütfen bunları unutmayalım ve her fırsatta gerçekleri anlatalım.Provakatif oyunlara gelmeyelim. Ülke hepimizin...

Yorumu oyla      18      10  
İsmail OCAK 7 Temmuz 2009 Salı 11:47

Ben olaydan 30-40 gün önce terhis oldum.Temeltepe depo çavuşuydum.Alayda asker yoktu.Sadece Temeltepede devre kaybı askerler vardı.Olaylara yemin etmemiş acemi askerler gönderildi.Ast-üst bilmeyen birkaç günlük askerler,olaylara müdahale edemedi.Peki neden, daracık bir sokaktaki Madımak seçildi?Ayrıca Bld önündeki Atatürk Büstü,olaydan kısa süre önce oraya konmuş olmalı.Yani Atatürk heykeli yıkıldı haberi düzmece.O kargaşada ortadaki büst devrildi.Peki niye Sivas seçildi?Çünkü muhafazakar yer...

Yorumu oyla      18      10  
sakin 7 Temmuz 2009 Salı 02:04

konuşmak için 16 yıl beklemek neden?madem bunları yaşadın,şahit oldun da neden bunca yıl bekledin? bakalım bizim boşboğazlar ne diyebilecek bu sözlere?hiç,ne diyecekler?olayın çözülmesini istemeyip gergenecona dahil edilmesine kızanlar şimdi de arif sağ'a satılmış derler korkarım!bunlar asıl olayın çözülmesinden korkuyorlar.çünkü gerçek ortaya çıkarsa salyalarını akıtacakları bir konuyu kaybedecekler.kendilerinin üstünden karanlık güçlerin oyunlar oynadığının farkında olamayanların hali ne garip

Yorumu oyla      18      10  
eren 7 Temmuz 2009 Salı 00:52

Arif sagin anlattiklari onari temize cikarmaz zihniyetlerini biliyoruz.

Yorumu oyla      18      10  
tt 7 Temmuz 2009 Salı 00:17

Canlar nerdesiniz bakin hem Sag hemde olaylarin icinde olan biri bunu söylüyor.

Yorumu oyla      18      10  
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
E.Albay Türemen: Karadayı Darbe Konseptine Uymayan Subayları Ankara’dan Uzaklaştırdı!
Karadayı darbe hazırlığı için subayları nasıl fişledi? Darbe konusunda ...
Büyük Yangından Önceki Son Röportajı Turktime Yaptı… Özbey: İstanbul Kötü Yönetiliyor!
Birkaç gün önce yanarak kül olan Avrupa’nın en büyük gösteri merkezi İstanbul ...
Adnan Oktar Turktime’a Konuştu: Said-İ Nursi'yi Atatürk Konusunda Yanılttılar!
Evrim teorisine karşı onlarca eseri, şatafatlı hayatı ve ilginç çıkışlarıyla ...
 
Erhan Göksel: Teslim Bayrağı Çeken Büyükanıt Divan-ı Harp’te Yargılanmalı!
Sınır ötesi harekat yapıldığı zaman aslında sanıldığı gibi bir harekat ...
Fatih Karaca: Tuncay Özkan Grubun’dan Kimseyi İşten Atmadık, Kendileri Ayrıldı...
Aralarında Kanaltürk ve Bugün Gazetesi'nin de bulunduğu Koza-İpek Medya ...
Emniyet Genel Müdürü Köksal: Gazeteciler İçin Özel Dinleme Yok…
Türk basınının lokomotif gazetelerine dahi röportaj vermeyen Emniyet Genel ...
 
Kızılay Başkanı Küçükali Turktime'a Konuştu: Veli Küçük'ün Kızılay’dan İhale Aldığını Sizden Öğrendim!
Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali'den Turktime'a çarpıcı açıklamalar: ...
Türköne Konuşuyor: Eşimle Aram Kötü Olursa, Ak Parti'ye Muhalefet Ediyorum… MİT İşe Yaramaz, İlhan Selçuk Faşist, Çatlı Arkadaşımdı... Türkeş Bana Komünist Derdi…
Zaman’dan başka gazetede yazmam… Çok yakında medya savaşı çıkacak… Milliyetçilik ...
Cem Uzan Turktime'a Konuştu: Beni Kesebilirsin, Öldüerbilirsin ama Bana İnananlara İhanet Ettiremezsin!!!
Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan Türk Basınında evinin kapılarını ilk ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
Vladimir Putin
Beyaz Saray
Mersin İdmanyurdu
BBP
ütopya
A) Milli Futbol Takımı
Maden Ocakları
Numan Kurtulmuş
John Kerry