Mahmut Koçak bölücüleri bombaladı! 

Alternatif politikalar merkezi başkanı Dr. MAHMUT Koçak Erzurum Atatürk Üniversitesi Uluslar arası ilişkiler bölümü ziyaretinde son gelişmeleri değerlendirdi.

İşte Dr. Mahmut Koçak’ın yaptığı manifesto niteliğindeki o açıklamalar…

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en kritik dönemlerinden birinden daha geçiyor. Yaşanan gelişmeler her ne kadar terörle bir mücadele olarak görülse de, aslında resim daha büyük. Türkiye, sadece terör örgütlerine karşı mücadele etmiyor. Yeni Ortadoğu ve Yeni Dünya Düzeni içerisinde yerini alma ve bir varolma savaşı veriyor.

Türkiye’yi kuşatmaya yönelik politikada PKK/PYD terör örgütü ile birlikte IŞİD terör örgütünün eş zamanlı olarak ülkemize yönelik başlattığı saldırılar, bugüne kadar bölgede soğukkanlı bir duruş sergilemeye çalışan Ankara’yı daha proaktif bir politika izlemeye mecbur bırakmıştır.

Türkiye, güney sınırlarından kendisine karşı yürütülen çok boyutlu tehdidin buradaki sınırlar ile kalmayacağının farkındadır. Ülke sınırları içerisinde PKK/PYD üzerinden etnik, IŞİD üzerinden mezhepsel bir savaşın çıkartılmak istendiği artık çok net bir şekilde görülmektedir.

Bölgemizdeki yangın, artık Türkiye’yi içeride ve yakın çevresinde ciddi anlamda tehdit etmeye başlamıştır!

Canlı bomba hadiseleri, güvenlik güçlerimize ve korucularımıza yönelik kalleşçe ve kahpece saldırılar, terör örgütlerinin sokaklara hakim olduğuna yönelik algı operasyonları ve bu kapsamda medyanın bir kesimi ile kendilerini entelektüel, aydın, uzman ve siyasetçi olarak nitelendiren bir kısım çevrelerin topyekûn saldırısı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığının sorgulanır hale gelmesine neden olmuştur.

“Analar ağlamasın” diye başlatılan süreç suiistimal edilmiş, devletin süreç üzerinden eli kolu bağlanmaya çalışılmış, devletin toleransı terör örgütlerinin alan hakimiyeti sağlaması noktasında adeta bir “zafiyet” gibi gösterilmeye çalışılmıştır.Anaların ağlamaması için tüm silahlı tehdit unsurlarının bertaraf edilmesi bölgenin huzura kavuşturulması elzem olmuştur.

Bir devletin varlığının sorgulanır hale gelmesi yaşanabilecek en büyük kabus ve tehdittir. Kabul edilmesi mümkün değildir!

Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesi’nde başvurulan, hassas etnik-mezhepsel fay hatlarının çatıştırılması üzerinden ülkeleri iç savaşa götüren bu oyunu bozma noktasında mevcut pozisyonunu daha fazla devam ettiremeyeceğini görmüş ve bunun üzerine yeni bir süreci başlatma kararı almıştır.

Bu süreç, bir kararlılık iradesini ortaya koymaktadır ve söz konusu tehdit bertaraf edilene kadar devam edeceğe benzemektedir. Bununla ilgili husus başta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu olmak üzere, bir çok ilgili kesim tarafından çok net bir şekilde ortaya konulmuştur.Muhalefet partileri de devlet geleneği içinde bilgilendirilmiştir.

Bunun dışında, Türkiye bir çifte kuşatma tehdidi ile de karşı karşıyadır. Kürt Koridoru/”Büyük Kürdistan” ve DAEŞ/”Selefi Sünni Arap Devleti” ile Türkiye’nin Ortadoğu’ya çıkışı adeta engellenmek istenilmektedir. Türkiye’nin böylesi bir kuşatmayı görmezden gelmesi mümkün değildir.

Türkiye, en başından itibaren ortaya koyduğu üç tehdit noktasındaki tavrını ve duruşunu korumaya devam etmektedir.

Atılan son adımlar, bir devlet kararının sonucudur.

Dolayısıyla, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, güvenlik güçlerinin ülke içinde ve dışında başlattığı bu operasyonları çok farklı noktalara çekmenin pek bir anlamı yoktur.
Türkiye, içinde bulunulan konjonktür itibarıyla sınırlarının dışında bir güvenlik alanı oluşturmaya çalışmaktadır ve herhangi bir emperyal hedefi de söz konusu değildir. Yapılan, sadece meşru bir müdafaa uygulamasıdır.

Türkiye, bölgesel-uluslararası teröre karşı bir “ön alıcı savunma”, “ön alıcı güç kullanımı” yöntemine başvurmaktadır.

Güçlü bir demokrasinin ülke güvenliğinden geçtiği aşikardır. Güvenliğin olmadığı yerde demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Bu operasyonların bir hedefi de, ülkede demokrasiyi hedef alan güçlerin bertaraf edilmesidir. Türkiye, demokrasiye yönelik her türlü tehdidin karşısındadır ve bunu bertaraf etme azmindedir.

Türkiye bu mücadelesinde uluslararası hukuka riayet etmekte ve bu bağlamda bölgesel ve uluslararası işbirliğini de esas almaktadır. Uluslararası teröre karşı uluslararası işbirliğinden yana olduğunu bu son eylemde de ortaya koymaktadır.

Vatandaşlarımızın burada birlik ve beraberliği, devletine başta dualarıyla vereceği destek, en büyük güç kanyağıdır.

Sonuç olarak:
• Türkiye Cumhuriyeti Devleti sahipsiz değildir.
• İslam’ın son kalesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölgede istikrar, barış ve refahın en büyük umududur.
• Bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar yüzyıllardır İslam’ın sancaktarlığını yapmaktadır ve tarihsel misyonunun farkındadır.
• Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendisine yönelik her türlü tehdidi bertaraf etme kapasitesine fazlasıyla sahiptir.
• Türkiye’nin başlattığı bu operasyon herhangi bir etnik ya da mezhepsel grubu hedef almamaktadır.
• Temel hedef milletin huzuru, birliği, refahı ve daha güçlü bir demokrasinin ve büyük Türkiye’nin inşasıdır.
• Operasyonlar, tehdit tamamıyla bertaraf edilene kadar devam etmelidir. Dolayısıyla, “ucu açık bir terör odakları savaş” durumu söz konusudur.
• Terörle mücadelede yeni bir döneme girilmiştir ve bölgesel-uluslararası işbirliği burada esastır.
• Bu operasyonlar herhangi bir devleti hedef almadığı gibi, herhangi bir devletin isteği üzerine de gerçekleşmemiştir.
• Operasyonlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sabrının fazlasıyla zorlanmasının bir sonucudur. Teröristlere anladıkları dilden cevap verilmektedir.
• Başta bölge halkı olmak üzere, tüm Türkiye’nin burada vereceği destek oldukça önemlidir.
• Gelişmeleri kısır siyasi anlayışın ötesinde değerlendirmek gerekmektedir.
• Zaman, birlik olma zamanıdır!
. Zaman teröre hayır, barış ve güçlü kardeşliğe destek verme zamanıdır.