İşte Dr. Mahmut Koçak'ın o açıklaması...
Alternatif Politikalar Merkezi olarak,Türkiye’nin entellektüel birikiminin bir parçasıyız. Ülkemizin kaderini ilgilendiren meselelerde hiçbir karşılık beklemeden 10 yılı aşkındır sorumluluk alarak, ülkemizin huzuru ve birliği için özellikle halktan halka diplomasi yolunu kullanarak imkanlarımız dahilinde hizmet ediyoruz.
Ülkemizin terörsüz ve milli birlik beraberlik içinde yaşaması adına sürdürülen tüm samimi çalışmaların yanında yer aldık. Düşüncelerimizi Allah rızası için sorumluluk sahibi makamlara yazılı rapor, zaman zaman yüz yüze bazen de bizzat sahaya inerek vatandaşlarımızı dinleyerek ve düşüncelerimizi onlarla müzakere ederek paylaştık.
Açık iletişim yoluyla yazılı ve görsel medya vasıtasıyla çalışmalarımızdan kamuoyunu da haberdar ettik.
Bu ülke hepimizin dolayısıyla fikir üreten kim varsa ortak geleceğimiz adına sorumluluk sahipleriyle ve halkımızla paylaşmalıdır diye düşünüyoruz. Bunun iktidarı ,muhalefeti sivil toplumu olmaz. Milli davalarımızda her zaman bir olmalıyız.
Gelinen bu noktada çözüm sürecinde bize göre bir revizyon zorunluluğuna ve irade kararlılığına ihtiyaç olduğuna inanıyoruz.
"Çözüm Süreci", her ne kadar AK Parti döneminin bir projesi olarak kabul edilse de, özü itibarıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminden günümüze kadar devam eden bir soruna köklü çözüm bulmayı hedefleyen önemli bir adım olarak kabul etmekteyiz.
Bu noktada, "Kürt Sorunu"nun kabulü ve Başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından bizzat ifade edilmiş olması bile başlı başına bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir.
"Yeni Türkiye"nin en büyük projelerinden biri olarak öne çıkan "Çözüm Süreci", Şark Sorunu'nun bir kez daha zirveye çıktığı bir dönemde tarihsel anlamda Türk-Kürt kardeşliğine vurgu yapmak suretiyle, ortak tarih ve coğrafya üzerinden İslam dünyasının geleceğinde bir kader ortaklığına işaret etmektedir.
Selahaddin Eyyubi ruhunu bir kez daha ön plana çıkaran ve İslam üst kimliği çerçevesinde tarihsel bir misyonu hedefleyen Çözüm Süreci, sadece iç politikamız açısından değil, dış politikamız açısından da oldukça kritik bir yere sahiptir. Bir diğer ifadeyle bu adım, sadece Türkiye sınırları içerisindeki değil, Genişletilmiş Misak-ı Milli sınırları içerisindeki Kürtlerle yeni bir birlikteliği de esas almaktadır.
Çözüm sürecini, bu bağlamda merkez-çevre ilişkilerinin sağlıklı bir zemine oturtulması açısından da önemli bir hamle olarak görmekteyiz. Türkiye Kürtlüğünü, bölgesel Kürtlük ile olan ilişkilerde daha sağlıklı bir köprü ve büyük bir avantaj olarak değerlendirmekteyiz.
Çözüm süreci, bu bağlamda "Yeni Türkiye Vizyonu"nun en önemli parçalarından biri olarak kabul edilmektedir.
Sürecin başlangıcı özü itibarıyla Türkiye'nin başlattığı yeni güvenlik anlayışı ve bunun Misak-ı Milli boyutu ile çok yakından ilgilidir. Bu da 2007 yılına denk düşmektedir. 2007'de böylesi bir başlangıcın zarureti görülmüş ve bunla ilgili çok somut sinyal de o zamandan verilmiştir.
Suriye-Irak merkezli yaşanan son gelişmeler bu kararın doğruluğunu ve önemini tartışmasız bir şekilde bir kez daha ortaya koymuştur.
Süreç, dalgalı bir seyir izlemekle birlikte ülkedeki terörü asgariye indirme ve Türkiye'yi şu ana kadar BOP'un tuzaklarından önemli ölçüde uzak tutması itibarıyla kısmen de olsa başarılı sayılabilir. Bu bağlamda Ankara-Erbil hattında yaşanan son gelişmeler ve Kandil ile düne kadar farklı bir sürecin içerisine girilmiş olması, bunun bir göstergesi olarak kabul edilmekteydi.
Fakat, son gelişmeler, bu kısmi başarının bizzat hedef haline getirildiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, "Çözüm Süreci" Türkiye Cumhuriyet'inin en hassas sinir ucu olarak hedeftedir ve bununla ilgili denemeler Ayn el-Arap (Kobani) gerekçe gösterilerek yapılmıştır.
Söz konusu denemeler, aslında Çözüm Süreci'nin bugüne kadar tek taraflı olarak işlediğini, dolayısıyla da süreç ile ortaya konulan hedeflerden halen çok uzak kalınıldığını göstermiştir.
Nitekim, Çözüm sürecinin en temel hedefleri olarak: 1. Milli birlik-beraberlik-kardeşliğin tesisi; 2. Bu noktada silahların susması; 3. Terörün bitmesi ve terör örgütünün silahlarını bırakması; bir diğer ifadeyle, PKK terör örgütünün tasfiyesi olarak karşımıza çıkmaktaydı.
Buna karşılık, gelinen aşama yukarıda da zikredildiği üzere daha çok tek bir tarafın kazanımlarını ortaya koymaktadır. Süreçteki en büyük hedef olan örgütün silah bırakması temin edilemediği gibi, gelişen konjonktür ile birlikte terör örgütünün siyasi ve askeri bağlamda daha da kuvvetlenmesi ile ilgili bir meşruiyet zemini hızlı bir şekilde bölgede inşa edilmektedir. Dolayısıyla örgütün:
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...