Dr. Mahmut Koçak sessiz kalmadı! Alternatif Politikalar Merkezi Türkiye'yi sıkıştıran soykırım konusunda devreye girdi!

Türkiye'nin kronikleşmiş sorunlarına yönelik geliştirdiği çözüm önerileriyle dikkat çeken Alternatif Poltikalar Merkezi Türkiye'yi zorlayan Ermeni soykırımı konusunda da elini taşın altına koydu.

Alternatif Politikalar Merkezi Başkanı Dr. mahmut Koçak konuyla ilgili bir deklarasyon yayınladı, sorunu masaya yatırdı, çözüm önerilerini sundu ve açık çek verdi: Üzerimize düşen neyse, yapacağız.

İşte Alternatif Politikalar Merkezi'nin o deklarasyonu...

1915 olaylarının 100. yıldönümü iç ve dış siyaset bağlamında gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Gelişmeler her ne kadar Ermeni lobisinin ve devletinin çıkarttığı gürültünün karşılığı olmasa da, sonuçta her iki taraf açısından bundan sonraki sürece yönelik olarak ciddi bir muhasebe yapılması gerekliliğini de ortaya koymuş durumda.

Burada taraflar açısından, özellikle de Ermeniler yönüyle yapılabilecek en önemli tespit, bu sorunun Türkler ve Ermeniler arasında olmadığıdır. Ermeni halkının burada görmesi gereken husus, lobilerin ve Erivan'ın Ermeni halkının çıkarlarına göre değil, emperyalist devletlerin menfaatlerine ve bu kapsamda çizdikleri yol haritasına göre hareket ettikleri gerçekliğidir.

Bundan dolayı Ermeniler ya savaşlara sürülmekte (son olarak Karabağ'da olduğu üzere) ya da kara propagandanın birer parçası olarak kullanılmaya devam etmektedirler. Her Ermeni, Kim Kardashian ve kız kardeşleri gibi yaşamamaktadır. Eğer yaşamış olsalardı, on binlerce, yüz binlerce Ermeni Ermenistan'ı terk etmek zorunda kalmazdı.

Dolayısıyla, Ermeni halkı emperyalist ülkeler tarafından çok acımasız bir şekilde kullanılmaya devam etmektedir ve bugüne kadar yürütülen Türkiye karşıtı kampanyaların Ermeni halkına en ufak bir katkısı olmamıştır.

Burada bir diğer önemli husus da, tüm bu kampanyalara rağmen SSCB sonrası dönemde on binlerce Ermeni vatandaşının kurtuluş çaresi olarak Türkiye'yi görmesi ve bir o kadarının da ilk fırsatta Türkiye'ye gelmek istemesidir. Eğer, söz konusu iddialara bu Ermeni vatandaşları inanmış olsaydı, Ermenistan'ı terk edip Türkiye'ye gelmezlerdi.

Bu durum, sorunun halklar arasında olmadığının en açık kanıtı olup, Ermeni soykırımı ile ilgili iddiaların geçersizliğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu durumun Türkiye tarafından çok daha somut bir şekilde bundan sonraki süreç açısından ele alınması ve tüm dünyaya duyurulması gerekmektedir.

Alternatif Politikalar Merkezi (APM) olarak başta kamu diplomasisine yönelik olarak ilgili kurumları, medyayı ve STK'ları bu noktada daha etkili olmaya davet ediyoruz.

Bundan sonraki süreçte Ankara'nın:• Başta Türkiye Ermenilerine;
• Ermenistan Ermenilerine
• Diaspora Ermenilerine
• Ve yurt dışındaki Türk-Müslüman halklara-diasporalara yönelik yeni bir politika ortaya koyması kaçınılmaz hale gelmiştir.Bir diğer önemli husus da, bu meselenin Türkiye'de farklı bir boyut almaya başlamasıdır. APM olarak yaptığımız tespit ve öneriler şu şekildedir:• Türkiye'de Ermeni sorunu üzerinden yeni bir kamplaşma-kutuplaşma sürecinin önü, "demokrasi", "ifade özgürlüğü", "tarihle yüzleşme" vb. söylem-kavramlar üzerinden açılmaya çalışılmaktadır.
• Sözde soykırım üzerinden, Türkler ile Kürtlerin arasına yeni bir nifak sokulmaya çalışılmaktadır. Sevr Lobisi işbaşındadır.
• Türkiye'de gençlik tarihini bilmemektedir. Bu vb. hususlar yeterince ele alınmamaktadır. Bu bağlamda küreselleşme süreci Türkiye'nin aleyhine işletilmekte, "millilik" ve milli olan her şey hedef alınmaktadır. Milli şuurdan yoksun bir gençlik ile geleceğin büyük Türkiye'sinin inşası mümkün değildir.Dolayısıyla:• Bir an önce milli şuuru ve tarihi esas alacak yeni programların hazırlanmasına ve bunların hayata geçirilmesine ihtiyaç durulmaktadır.
• Türkiye ve yakın çevresindeki Kürtleri hedef alan bu türden bölücü girişimlere karşı yeni bir strateji hayata geçirilmelidir.
• Türkiye'de başta aydın kesimler olmak üzere, ilgili medya ve STK'ların bu hususta etkin desteklerinin alınması yoluna gidilmelidir.Meselenin dış boyutuna gelince...

1878 Berlin Anlaşması ile uluslararası alana taşınan ve bu kapsamda Şark Meselesi'nin ayrılmaz bir parçası haline gelen "Ermeni Meselesi"nin Türk dış politikası üzerinde yarattığı etki, konjonktürel dalgalanmalara bağlı olarak Türkiye ile başta büyük güçler olmak üzere, Kıbrıs Rum kesiminden Balkanlara, oradan Avrupa Latin Amerika ve Kanada'ya kadar uzanan ülkeler ile olan ilişkilerinde inişli-çıkışlı bir seyir izlemesine neden olmaya devam etmektedir.

Bu bağlamda, daha çok Batı ile ilişkiler noktasında ön plana çıkan soruna, Putin'in son dakika çıkışıyla birlikte Rusya Federasyonu'nun da etkin bir şekilde dahil olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, ağırlıklı olarak Türk-Batı ilişkilerinde kendisini gösteren krize Rusya da artık aktif bir şekilde dahil olmaya başlamıştır.

Putin'in hayal kırıklığı yaratan "24 Nisan 1915, insanlık tarihinin en korkunç ve dramatik olaylarından ve Ermeni halkının soykırımı ile ilgili kederli bir tarih" şeklindeki ifadesi, Türkiye açısından büyük bir önem arz etmektedir. Rusya'nın içinde bulunduğu kriz ve Türkiye'ye duyduğu ihtiyacın had safhada olduğu bir dönemde, Ankara'yı karşısına alacak böylesi bir adımı atmış olması, fazlasıyla düşündürücüdür.

Dolayısıyla, bundan sonraki süreçte Türk-Rus ilişkilerinin seyrine de büyük ölçüde etki edeceği aşikarlık kazanan bu vb. adımların çok soğukkanlı bir şekilde değerlendirilmesi kaçınılmaz bir hale gelmiştir.

Dış politika bağlamında altı çizilebilecek hususlar olarak şu noktalar ön plana çıkmaktadır:• Türk dış politikasındaki seçeneksizliğin ya da "değerli yalnızlık" politikası Moskova tarafından da rahatlıkla tek taraflı olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.
• Batı ile köprüleri önemli ölçüde atmış görünen Türkiye'nin Doğu bağlamındaki seçenekleri de aslında sınırlıdır.
• Bundan dolayı Türk dış politikasında yeni bir anlayış ve revizyon kaçınılmaz hale gelmiştir.
• Tepkisel politikalar bir sonuç vermemektedir. Bunun yerine, zamana yayılmış, daha rasyonel ve soğukkanlı politikaların geliştirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
• Bu politikaların hayata geçirilmesi konusunda Türkiye'nin elindeki araçları-seçenekleri çoğaltması gerekmektedir.
• Uzmanlaşma ve kurumsallaşma şarttır. Türkiye'de soykırım ve katliamlar konusunda çalışan enstitü-merkez sayısı yok denecek kadar azdır.
• Arşivlerde görev alabilecek derecede Doğu ve Batı Ermenicesi'ni bilen uzman sayısının arttırılması gerekmektedir.
• Türkiye'nin yeni bir lobi ve diaspora politikası geliştirmesi gerekmektedir.
• Bu konuyla ilgili etkin bir koordinasyon merkezinin inşasına ihtiyaç vardır.APM olarak bundan sonraki süreçte de üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edeceğiz.

2015 sonrası temel hedefin 2023 Yeni Türkiye Vizyonu olduğunun da farkındayız. Bu bağlamda sorunun daha da hız kazanacağı aşikardır. Bununla ilgili olarak tüm kurumları, medyayı, STK'ları, aydınları ve akademisyenleri daha duyarlı olmaya ve daha çok çalışmaya davet ediyoruz. Biliyoruz ki, Türkiye Türk-İslam dünyasının son kalesidir ve onun düşmesine asla izin vermeyeceğiz!