Mardin Cumhuriyet Savcılığı'nda içlerinde dört asker ve beş korucunun olduğu "JİTEM Bıçak Timi" davasındatam 22 faili meçhul cinayet var. Kapatılan faili meçhul dosyaları tekrar açıldı yeni tanıklara, yeni delillere ulaşıldı.
İddianameye konu olan dosya mağdur ve tanık ifadeleri, kuyudan ceset çıkarmalar, olay yeri inceleme tutanakları, mezar açmalar, bulunan kafataslarını kimlik tespiti için yüzlendirme çalışmaları ve DNA testi sonuçları ile dolu.
Bu dosyadan hareketle Cumhuriyet Savcılığı, yazdığı iddianame ile içlerinde dönemin Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olan Hasan Atilla Uğur'un da olduğu dokuz kişiyi 22 cinayetten sorumlu tutarak cezalandırılmasını istedi. Mahkeme de iddianameyi kabul etti.
Ancak bu davaya ilişkin haberlerin medyadaki yansıması oldukça ilginçti. Usta gazetesi Celal Başlangıç, "savaşın en hızlı sürdüğü 90'lı yıllarda" görev yaptığı, olan biteni yaptığı haberler ile tüm Türkiye'ye duyurduğu Güney Doğu'daki son gelişmelerin İşçi Partisi'nin yayın organı Aydınlık gazetesinde yer veriliş biçimine itiraz etti.
T24'e konuk yazar olarka yazdığı yazıda Başlangıç "ortaya iletişim fakültelerindeki öğrencilere"haberi başından değil de tam tersinden nasıl tutarsınız" kıvamında bir örnek çıkmış." dedi. İşte Başlangıç'ın köşesideki o yazı:
"İddianamede yer alan suçlamalar 1992-1996 yıllarına ilişkindir ve herkes bilir ki Olağanüstü Hâl bölgesinin en kanlı faili meçhul cinayetlerin en bol sürecidir.
Yüzlerce sayfa belgenin, tanık anlatımının, 23 müştekinin ve 22 cinayetin yer aldığı bir iddianame haber olarak nasıl verilir?
İşte bu soruya verilecek yanıt, Türkiye'nin geldiği noktada, bırakın meslek ahlakını, vicdan sahibi olması gereken insanların bile hangi noktaya geldiğini göstermesi açısından çarpıcıdır.
CUMHURİYET JİTEM'İN KANLI BIÇAĞI
AYDINLIK İMRALI İNTİKAMI
Davanın açılması üzerine iddianame ile ilgili haber Cumhuriyet'in manşetinden "Kendilerine 'Bıçak Timi' diyen 4 asker ve 5 korucu Kızıltepe'deki 22 faili meçhulden yargılanacak / JİTEM'in kanlı bıçağı" başlıklarıyla verildi. (19 Eylül 2014)
Aynı gün Aydınlık'ın manşetinde aynı iddianameyle ilgili haber "İmralı intikamı" başlığıyla verildi.
Aydınlık'a göre "Öcalan'ı İmralı'da sorgulayan emekli Albay Hasan Atilla Uğur, Ulusal Kanal'da açılım tezgâhını deşifre etti. Cevap açılım mimarlarından bir hafta sonra geldi; Ergenekon davasının gizli tanığı Aydos'un ifadelerine dayanan ‘'Mardin'deki faili eçhul cinayetler' iddianamesi kabul edildi."
Aydınlık’a göre, 11 Eylül'de Hasan Atilla Uğur “açılım” karşıtı sert açıklamalar yapmış, hemen sonra 17 Eylül'de hazırlanan iddiname kabul edilmişti.
Budur ya da bu kadar basittir, öyle mi?
"ÖCALAN İSTEDİ KOYUN HIRSIZI TANIKLA DAVA AÇILDI"
Aydınlık'taki haberin iç sayfadaki versiyonu daha da vahim.
Sekizinci sayfanın manşetindeki üst başlık "Abdullah Öcalan istedi, Hasan Atillaa Uğur'a dava açıldı" şeklinde. Haberin başlığı da, pek çok genç gazeteciye ilham verecek nitelikte!
"Koyun hırsızını gizli tanık yaptılar"
Haberin ilk paragrafında haklarında dava açılan dört komutanın adları veriliyor yalnızca. Ne dava açılan beş korucunun, ne de faili meçhule kurban giden 22 kişinin adları var.
Herhalde korucu bile olsa "Kürtlerin adı yok" mantığına kurban gitmiş bir haberde olması gereken temel unsurlar.
İşte açılan dava ile ilgili haberde, giriş paragrafında iddianameden "şöyle bir" bahsedildikten sonra ikinci paragrafta dosyanın seyrine yer verilmiş. Geriye kalan 10 paragrafta ise "kim bu Aydos"sorusuna yanıt aranmış.
Böylece ortaya iletişim fakültelerindeki öğrencilere "haberi başından değil de tam tersinden nasıl tutarsınız" kıvamında bir örnek çıkmış.
Savcılık emekli Albay Hasan Atilla Uğur, üç subay ve beş korucu hakkında iddianame yazmış, Aydınlık da herhalde savcılığa özenmiş, gizli tanık "Aydos" hakkında iddianame yazmış “haber” diye.
Oysa soruşturma Aydos'un ifadesi ile başlıyor, bu doğru, ancak iddianame Aydos'un ifadesiyle yazılmıyor. O ifadeden hareketle açılan eski dosyalar, yeni tanıklar, yeni incelemeler ve kuyularda bulunan insan kemiklerinden, alınan DNA sonuçlarından sonra yazılıyor.
Ancak niyetiniz gerçeği çarpıtmaksa; meslek ahlakını, gazeteciliğin en basit temel ilkelerini cebinize koyar, vicdanınızı da askıya asar, bu iddianamenin bir gizli tanık ifadesi üzerine hazırlandığını yazarsınız.
(...)
KURBANLARIN EŞLERİNE ÇOCUKLARINA SORSALARDI KİMDİR DİYE?
Aydınlık bir de sürmanşetten "Cumhuriyet bu iddianameyi sürmanşetinden vermeden Mustafa Balbay'a sorsaydı, 'Hasan Atilla Uğur kimdir?' diye!" demiş.
Balbay ne kadar bilir Hasan Atilla Uğur'u bilmem, ama isterseniz siz gidin bir Kızıltepelilere sorun, Deriklilere, Ömerli'de yaşayanlara sorun, çocuklarının, babasının gözleri önünde evinden alınıp götürülen ve hâlâ cesedi bulunamayan Yusuf Tunç'un karısı Fatma'ya, evinden alındıktan sonra geriye cesedi bile kalmayan Abdulvahap Ateş'in annesi Hadice'ye ya da dosyada yer alan diğer 20 kişinin annelerine, babalarına, eşlerine, çocuklarına sorun "Hasan Atilla Uğur kimdir?" diye.
Eğer İşçi Partililere soracak olursanız "Albay Hasan Atilla Uğur kimdir?" diye, alacağınız yanıt belli; "İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Cumhuriyet Güçbirliği Antalya bağımsız milletvekili adayı."
İşterseniz bir soru da Hasan Atilla Uğur'a sorun, "Cumhuriyet Güçbirliği Antalya bağımsız milletvekili adayıyken Kumluca'daki 14. seçim bürosunun açılışını kim yaptı" diye.
Sonra da alın gazeteciliğinizi, vicdanınızı, insanlık onurunuzu, Aydınlık'tan karanlığa doğru bir yolculuğa çıkın; bütün katilleri aklayın, JİTEM'in bütün cinayetlerini karartın.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...